Gölcük Eriklitepe Tabiat Parkı’nda konakladık
Eşim Şahika Hanım’ın doğum günü münasebetiyle ona bir sürpriz yapmak istedim ve Kocaeli’de yaşayan arkadaşımın da tavsiyesiyle bir kaç hafta öncesinden Gölcük Eriklitepe Tabiat Parkı’nda yer ayırttım.
Aslında bundan beş sene önceki gibi Kartepe’ye mi gitsek acaba diye biraz bakındım ama şimdi +2 çocuk olunca duygusal nedenlerle orayı eledim. Erikliyi zaten hep görmek istiyorduk. Bir kaç sene evvel arkadaşlarımızdan gidenler olmuştu. Kocaelideki arkadaşım da gitmişti ve çok beğenmişti. Bir de hep bungalovlarda kalmayı merak ediyorduk. Gerçi bundan epey önce Asos’da bir kaç gün barakada kalmıştık ama o sadece bir yatağın sığabileceği çadırdan hallice bir şeydi. Eriklitepe’deki bungalovlar ise 45 m2, 2 oda 1 salon, banyolu, mutfaklı tam tekmil bir evdi.
Soğuk yere gideceğimiz için sürprizi bir kaç gün öncesinden açıkladım tabi. Ona göre hazırlıklarımızı yaptık. Üst baş tedarik edindik. Çok kalmayacaktık ama yine de soğuğa karşı üşütmemek için kat kat giyidindik. Gideceğimiz günün sabahı erkenden ayaktaydık. Normalde hep 11 gibi kalkarız ama çok şükür bir haftadır vardiyayı gündüze çevirdim. Artık erken yatıp sabah çocuklarla beraber (07.45) kalkıyoruz. Kahvaltıyı Kocaeli’de geçen gittiğimiz Maide restoranda yaparız diye düşündük. Önceden Kocaeli’deki arkadaşımıza ve eşine de haber verdik. Öğleyin orda buluştuk.
Biz güya kahvaltı yapacaktık ama saat 12’yi geçtiği için kahvaltı servisi verilmiyordu. Yine de sigara böreği alabildik. Ayrıca pide de yedik. Çocuklar da pideyi sevdi.
Arkadaşım hazır gelmişken çok yakındaki Bilim Merkezi’ni de gezmemizi şiddetle tavsiye etti. Biz de kahvaltıdan sonra bir göz atalım dedik. Gerçekten çok büyük ve ilginç bir yer idi. Çocuklar baya sevdi. Girişte benim boyumdan büyük bir robot-araba vardı. Bilhassa onu çok sevdiler. İçerde seslerle, optiklerle, uzayla alakalı değişik istasyonlar vardı. Her birini deneyip bazı ilginç bilgileri bizzat görerek duyarak öğrenebiliyorsunuz. Bir kaç tanesini denedik.
Bilim Merkezi’nden sonra akşama kalmamak için hemen yola çıktık. Gölcük zaten çok yakındı. Navigasyonu takip edip Eriklitepe’ye doğru Gölcük’ün içlerinden yol bulup tırmanmaya başladık. Gideceğimiz yer 20 km kadar yukarıdaydı. Bir kaç km sonra ağaçlarda karlar görmeye başladık. Daha şimdiden manzara çok güzeldi. Yükseklere çıktıkça kar manzaraları daha da güzelleşti. Tek tük köyler kar doluydu. Yolların kenarları karla kaplıydı ama yolun içi tertemizdi. Herhangi bir kayma, patinaj vs. yaşamadan gideceğimiz yere kadar çıktık.
Eriklitepe bir tabiat parkı olduğu için girişte de ücret aldılar. 10 TL ücret gayet iyi. Biz İstanbul’da günübirlik girdiğimiz Belgrad Ormanlarına 12 TL veriyorduk. Eğer zamlanmadılarsa tabi.
Parka girer girmez biraz ileride, hafif bir yokuşta arabaların park edildiği yerde greyder çalışıyordu. Görevliler onu geçip daha yukarıya park etmemizi söyledi. Etraf karla kaplıydı ve çok güzeldi. Yollar bu noktadan sonra karla kaplıydı. Kış lastiklerimiz takılı olduğundan sorun yaşamadan devam ettik ama park edeceğimiz yerleri henüz grayder temizlememiş olduğundan oralarda biraz patinaj yaptık. Neyse ki kimseye çarpmadan arabayı park ettik.
Buraya varmak üzereyken çocukların ikisi de uyumuştu. Onlar biraz daha kestirene kadar ben idari binadan anahtarımızı alıp “kar kulübemize” eşyalarımızı taşıdım. Çocuklar eve bu ismi verdiler.
7 Nolu kulübede kalacaktık. İdari binanın arkasında karın içinde iki patika yol açılmıştı. Sağdaki bizim evin olduğu yere gidiyordu. Patikaların sağında solunda sırayla kulübeler vardı. Geri kalan her yer ağaçlarla doluydu. Manzara gerçekten tam kartpostallıktı.
Çocukları da uyandırıp usul usul evimize vardık. Kapı önü çok kaygandı. Çok şükür kimseye bir şey olmadan dikkatlice eve girdik. Ev zaten sıcacıktı. Kaloriferler hep yanıyordu. Çocuklar kulübeye bayıldılar. Hemen odaları keşfetmeye koyuldular. İki yatağın olduğu odayı sahiplendiler. Dolapları yokladılar. Banyoyu, mutfağı salonu dolaştılar. Televizyonu görünce sevindiler tabi. Uydu bağlantısı vardı ve gayet iyi çalışıyordu.
Eve yerleşince akşam da olmak üzereydi. Yanımızda sucuk getirmiştik. İdari binanın yukarısında restoran da vardı ama orayı sabah kahvaltısına ayırdık. Evin içerisinde ateş yakmak yemek pişirmek yasak olduğundan hemen kapının önünde yanımızda getirdiğimiz kamp ocağını çalıştırıp yine yanımızda getirdiğimiz tavada sucukları pişirdim. Kap kacağı, havluyu vs kendiniz getirmeniz gerekiyor. Evde sadece yorgan battaniye veriliyor.
Sucukları ekmek arası yapıp yanında minik domateslerden bir salata yaptık. İçecek olarak da limonata (ve sarı gazoz) getirmiştik. Öğlen pidelerle sağlam ve geç kahvaltı yaptığımız için fazla aç değildik. Ayrıca bol bol abur cubur da almıştık. Onlara da yer kalsındı.
Yemekten sonra çocuklarla eğlenceli oyunlar oynayalım dedik. İnternette şöyle bir oyun bulduk. Çocukların gözlerini bir şeyle kapatıp (başörtüsüyle mesela) kucağına bir nesne koyduk. Oyuncak, kaşık, kutu meyve suyu gibi eliyle tutabileceği ebatta bir şey. O da eliyle yoklayarak bunun ne olduğunu bulmaya çalıştı. İkisi de bu oyunu çok sevdi. Hatta Şahika Hanım ve ben de gözlerimizi bağlayıp onların bize verdiği eşyaları bulmaya çalıştık.
Bundan başka bir de şu oyunu bulduk. Hepimiz sırayla aklımızdan bir hayvan tutuyoruz. Çocuklar da “kaç ayaklı”, “ne yer”, “nerde yaşar” gibi sorular sorarak bu hayvanı bulmaya çalıştılar. Hayvanlardan sıkılınca evdeki eşyalardan seçmeye başladık. Tarifle bu eşyaları bulmaya çalıştık.
Bu da yetmedi tabi 🙂 Telefondan çocukların bildiği eğlenceli şarkılardan birini açıp çılgınca oynadık. Bu kadar hoplayıp zıplamaktan sonra artık çayı, gofreti ve kuruyemişi hak etmiştik.
Aburcubulardan sonra yavaş yavaş uyku moduna geçtik. Çocukları odalarına yatırdık. Onlar da yorgunmuş ki çok debelenmeden uyudular. Kulübemizde her şey iyiydi, güzeldi, kaloriferler sıcacıktı ama pencere ve kapı yalıtımı maalesef iyi değildi. Yataklardan biri cam kenarındaydı. Diğerinin de başucunda pencere vardı. İkisinden de çok soğuk geliyordu. Yastıkları yatağın dibine koyduk. Faruk’u böyle kurtardık ama Ömer yine de cam kenarında kalıyordu. Bizim odada da başucumuzda pencere vardı. Biz de yastığı ayak ucuna koyduk. Fakat yatma vakti acaba üşürler mi, hepimiz bir arada olsak uyuyabilir miyiz diye düşündük. Şöyle çözdük. Ömer’i aldım annesinin yanına yatırdım. Ben de Faruk’un yanına sıvıştım. Bizim konforumuz biraz bozuldu. Faruk efendiyi biraz huzursuz ettik ama üşümesinden iyidir dedik. Çok şükür aksırık tıksırık olmadan uyumayı başardık. Burda bir kaç gün daha kalabilirdik ama bu soğuk işi bilhassa çocuklar için problem maalesef. Evin giriş kapısı doğrudan salona baktığı için o da çok soğuk yapıyor. Kapının altına atkılarımızla bariyer yaptık ama yanlarından da soğuk giriyor. Kapı doğrudan salona bakmayıp küçük bir giriş olsa tadından yenmez.
Ertesi gün yine her zamanki gibi oğlanlar erkenden, 7.45’de uyandı. Biz de kalkmıştık. Onlar sabah sütü niyetine muzlu süt içerken biz de günü planladık. Sonra planı unuttuk. Önce dışarı çıkıp karda eğlenecek, yorulacak, sonra kahvaltı edip 11 olmadan eşyaları alıp çıkış yapacaktık. Dışarı çıkınca Faruk etraftaki köpeklerden korktu. Çok uysal köpekler ama kışt deyince gitmiyorlar. Kartopu atınca gidiyorlar ama. Faruk kriz çıkartınca soluğu idare binasında aldık. Oraya gelmişken restoranı sorduk. Sormuşken hadi oraya gidelim deyip planı unuttuk. Oturduk kahvaltı söyledik. Saat 11’e geliyordu. Eşyaları almak icab ediyordu. Ben hemen bi koşu eşyaları toplayıp arabaya tıktım. Sonra çıkış yapıp kahvaltıya yetiştim ama karda koşturmak da zormuş, nefes nefese kaldım.
Güzel ve uygun diyebileceğimiz bir fiyatta doya doya kahvaltımızı edip dışarı çıktık. Hava çok güzel ve güneşliydi. Faruk dünden soğuğu sevmemişti ama Ömer illa oynamak istiyordu. Kardanadam yapacaktık ama olmadı çünkü kar hiç yapışmıyordu. Yine de eğlenmek için onların yanlarında getirdiği Jet oyuncakları kara gömdük. Onları kurtarma operasyonu yaptık.
Restoranın arkasından evlerin içlerine doğru patikalar vardı. Çocukluğumda köyde kar zamanı böyle minik yollardan okula gidip gelirdik. O günleri hatırladım. Bizimkilerin de ellerinden tutup hep birlikte bu patikalardan yürüdük. Şahika Hanım da ben de bol bol fotoğraf ve video çektik. İnşallah onları da birleştirip Gezentigiller YouTube kanalımızda yayınlarız.
Eriklitepe’yi kulübenin biraz soğuk alması dışında çok sevdik. Kar manzaralarına bayıldık. Kulübelerin şekli, bulundukları yer çok güzeldi. Etrafta eğlenceli parkurlar da vardı ama kara gömülü olduğundan kullanamadık. İnşallah baharda veya yazın da gelip uzun boylu kalmak istiyoruz. Kocaeli Belediyesi’ne bu güzel tesis ve günlük hafta içi 350 TL uygun fiyat için teşekkür ederiz.
Dönüşte navigasyon bizi Kuzey Marmara otobanına yönlendirmiş. Bunu farkedince rotayı eski İstanbul yoluna çevirdik. Kocaeli Üniversitesi’nin yanından devam edip dağların üstünden kar manzaralı yollarla Gebze’ye kadar geldik. Ondan sonra TEM’den devam edip evimize vardık.