Karadeniz Gezisi 8. Gün: Pokut Yaylası ve Zil Kale – Çamlıhemşin – [video]
Ve nihayet Karadeniz gezimizin asıl sebeplerinden, instagram’da fotoğraflarını görüp görüp iç çektiğimiz mekanlardan biri olan Pokut Yaylası’nı anlatmaya sıra geldi.
Pokut’u sene içerisinde planlarken ofisteki stajyer arkadaşlarımızdan Erhan Gülas buraların onların memleketi olduğunu, amcasının bizzat orada yaşadığını, ziyarete gidersek bize aracıyla yardımcı olabileceğini söylemişti. Zira Pokut’un yolları normal araçları bırakın, SUV’ların bile zorlanarak ilerleyebildiği bir haldeydi. Bizim Hyundai’lerle çıkmamıza imkan yoktu.
Bir kaç gün öncesinden bize yardımcı olacak sevgili Celal Gülas abimizi arayıp randevüleştik. Sabah erkenden Çamlıhemşin yolunu tuttuk. Normalde Pokut’a gidenler günübirlik gitmiyor. Zaten yaylanın tadını çıkarmak için orda kalmak en güzeli ama biz hem kalabalık, hem çocuklu bir topluluk olduğumuz için kalmak külfetli ve zor olur diye erkenden gidip akşam olmadan dönmeyi planladık.
Celal abimizle Çamlıhemşin yakınlarında bir benzincide buluştuk. Bizim arabaları oraya park edip onun 1991 model Land Rover Defender aracına bindik. Arka koltukların arkasında karşılıklı iki küçük sıra oturma alanı olduğu için toplam 7 kişi ve Ömer Talha bebek çok rahat bir şekilde sığdık. Ben ön kısımda yolcu tarafındaydım. Yeni yeni kullandığımız selfie çubuğu burada çok işimize yaradı. Camdan çıkarıp çıkarıp video çektim. Aşağıdaki videoda bol bol görebilirsiniz.
Pokut Yaylasına giden yolu kısaca şöyle tarif edeyim. Çamlıhemşinin içinden geçip sonundaki köprüye varıyorsunuz. Normalde biz bu köprüden geçip meşhur Ayder’e gitmeye alışığız. Bu sene Ayder’in adını bile etmedik diyebiliriz. Zira Ayder çok bozdu.. Acaib bozdu.. Önünü alamadık.. Pokut için köprüyü geçmeden sağdan düz devam ediyorsunuz. Zil Kale de bu istikamette.. Pokut dönüşü orayı da ziyaret ettik.
Çamlıhemşin’den sonra 12 km kadar yolda herhangi bir sorun yok. Sonra birden küçük bir tabelada yazan “Pokut Yaylası” ibaresini görüp soldan o küçük köy yoluna vuruyorsunuz. Ama ne yol! Hemen yokuş ve virajlar başlıyor. Burdan yukarısı 17 km civarında ve 40 küsür viraj var. Dön babam dön.. Buraya gelinceye kadar bizim köyün 4-5 km’lik virajlı yokuşlu yolunu ben bir şey zannediyordum. Burası oraya rahmet okuttu ama değdi.. Bilhassa Celal abimizin Land Rover’i bu işi harika ve keyifli bir hale getirdi. Amcamız yolu ve aracın kapasitesini avucunun içi gibi bildiğinden ben olsam geniş geniş alacağım virajları o en içeriden ve sıfır dalarak tıpış tıpış çıktı. Maşallah arka koltuktaki Ömer bebek de pek sesini çıkarmadı. Bir ara uyudu bile yanlış hatırlamıyorsam 🙂
Bir ara gözüm en arkadaki arkadaşlara ilişti. Hop oturup hop kalkıyorlardı 🙂 Bir tanesinin başı nerdeyse tavana vurdu vuracaktı.. Vurmuş bile olabilir..
Yol kısa idi ama çok dik ve virajlı olduğundan yavaş yavaş çıkıyorduk. Nihayet pokut görünmeye başladı. Daha yaylanın girişine varır varmaz harika renkleri olan bir ağaçkakan gördük. Sanırım ilk kez görüyordum. Heyecandan fotoğrafını bile çekemedik. Pıt diye kaçıverdi. Videolarda belki bir kaç saniye görünüyordur.
Pokut Yaylası tek kelimeyle mükemmel! Instagram’dan gördüğümüz o harikulade manzara işte karşımızda duruyordu. Hava da talihimize çok güzeldi. Pokut Yaylası neredeyse hiç bozulmamış, 2042 m yükseklikte orijinal bir yaylaydı. Bulunduğumuz yerde sağ tarafta Sal Yaylası, çok uzaklarda karşı tarafımızda Virandere, daha uzaklarda Hamlakit Yaylası, sis yüzünden göremesek de Samistal Yaylası gibi diğer yaylalar vardı. En uzakta da Kaçkar zirvesi vardı. Üzerinde şerit şeklinde kıştan kalma bir kar çizgisi ile rahatça seçilebiliyordu. Vakit olsa burada bir kaç gün kalıp bütün civar yaylaları dolaşmak isterdik.
Henüz kahvaltı yapmamıştık. Günübirlik geldiğimiz için güzel bir kahvaltı yapıp, bol bol etrafı gezmek sonra da geç olmadan dönmek istiyorduk. Yayla evlerinin birinin hemen yanında kocaman bir masa vardı. Oraya güzelce soframızı kurduk. Biz sofrayla meşgulken etraftaki ineklerden bir iki tanesi bizi ziyaret etmek istedi 🙂 Resmen doğanın içindeydik.
Celal abimizle birlikte, meşhur Pokut manzarası eşliğinde güzel bir kahvaltı yaptık. Etrafı seyretmeye doyamadık. Bir an önce yayla yokuşlarından aşağıya kendimizi atmak istiyorduk. Bulunduğumuz yerdeki evler 150-200 yıllık tarihi ahşap yayla evleri idi. Burada imarla ilgili yıllardır süren bazı davalar varmış. İnşallah yöre halkını zora sokmayacak düzenlemelerle buralar korunarak hak sahiplerine bırakılır. Pokut’un Ayder gibi bozulmasını hiç istemiyoruz.
Kahvaltımızı yapınca yavaş yavaş patikalardan inip, evlerin aralarından geçerek hemen aşağımıza doğru devam eden düzlüklere inmeye çalıştık. Bir kaç düşme tehlikesi yaşadık ama birşey olmadı 🙂 Gurubumuz kalabalık olduğundan senkronu tutturamadık. Şahika hanım ve ben baya gerilerde kaldık. Otdu, böcekti, inekti derken önde gidenlerle aramız epey açılmış oldu.
Bir ara tepemizde bir drone dolaştığını gördük. Gençler kameralı bir drone’la bu muhteşem görüntüleri yakalayıp yakalayıp bizi kıskandırıyorlardı. O an hanımla bir drone işine girmeye karar vermiştik. Sağolsun bu yazı kaleme alınmadan bir ay kadar evvel arkadaşlarım doğum günümde bana bir kameralı drone hediye ettiler. Henüz kullanmayı beceremedim. Havalar iyileşince ilk işim onu kullanmak olacak inşallah.
Yayla evlerinin ve etraftaki manzaranın güzelliğini ne kadar anlatsam az. Belki fotoğraflar bir nebze anlatabilir ama gidip görmek gibi olmaz. İmkanınız varsa mutlaka gitmelisiniz.
Pokut’un düzlüğü epey güneş alıyordu. Burada bir gölge bulup dinlendik. Bol bol fotoğraf çektik. Evlerin bir kısmı otel gibi kullanılıyordu. Etrafta 15-20 civarında yerli/yabancı turist de gördük. Hatta bir de çekim yapan bir ekip gördük. Belgesel çekiliyordu sanırım.
Instagram’da Pokut’u bulutların yerlerde gezdiği fotoğraflarla biliyorduk hep. Gezdiğimiz gün hava çok güzeldi, bulut da vardı ama yerlerde dolaşacak kadar çok değildi. O meşhur görüntüyü yakalayamadık fakat bulutlu havanın dezavantajı da vardı. Yakın çekimler istediğimiz gibi olmazdı. Buna şükür dedik. Güzel hava yaylada her zaman bulunmayabiliyor. Hazır varken kıymetini bilelim dedik.
Düzlükte epey vakit geçirince geriye dönüp Celal Abi’nin tarif ettiği patikalardan yaylanın etrafını dolaşmaya başladık. Turumuzun sonunda bizi gelip alacaktı. Bir daha geri dönmeyecektik. Öyle de yaptık. Pokut’un hemen içerisinden başlayan bir patikaya tutunup hafif meyilli bir yoldan yürümeye devam ettik. Bir süre sonra çıplak arazi bitip ağaçlı bir alana geldik. Bu patikanın keyfi de apayrıydı. 6 kişi ip gibi dizilip tek sıra ilerliyorduk. Yorulunca mola verip birbirimizi bekledik. Selfie çubuğu bu sırada çok işe yaradı.
Patikadan devam edip yine geniş bir düzlüğe çıktık. Burada yatıp yuvarlansak yeriydi.. Celal abi çok fazla uzaklaşmamızı, sis filan bastırırsa yolumuzu kaybedebileceğimizi söylemişti. Biz de öyle yaptık, patikayı bitirip araba yoluna kavuştuk.
Yolu bulur bulmaz tam da Celal abinin dediği gibi oldu. Birden sis bastırdı. Yol bile zor seçilir oldu. Telefon açıp hazır olduğumuzu söyledik. Bir kaç dakika sonra gelip bizi aldı.
Hemen dönüşe geçmedik. Biraz ileride bir su çeşme vardı. Bizi arabayla oraya kadar götürdü. Lezzetli soğuk yayla sularından içip ferahladık. Sonra dönüş yolculuğuna geçtik. Yine virajlı yollardan dikkatli dikkatli inerek asfalta kavuştuk.
Celal abi hazır gelmişken bize Zil Kale’yi de gezdirmek istedi. Peki dedik. Bir kaç km daha devam edip Zil Kale’ye vardık. Buraya daha önce hiç gitmemiştik. Hep bu Ayder’in yüzünden.. Varsa yoksa Ayder!
Zil Kale restorasyon geçirmiş haliyle bile çok güzel ve ihtişamlı duruyordu. Ormanın içerisinde avrupa fotoğraflarındaki minik bir şato gibiydi. Yapılış tarihi hakkında malesef detaylı bilgi bulunmuyor.
Zil Kale’den sonra araçlarımızı bıraktığımız noktaya gelip sevgili Celal Abi’mize teşekkürlerimizi ilettik. O olmasaydı kendi çabamızla yaylaya çıkmamıza imkan yoktu. Ne kadar teşekkür etsek az.
Bu gezimiz vesilesiyle anlamış olduk ki Ayder’den çok daha güzel, el değmemiş yaylalarımız var. Ayder’i de çok seviyoruz ama giderek kalabalıklaşak şekilli şekilsiz binaları bizi oradan soğuttu. Instagram’da içinde tramvay dolaşan İsviçre yaylalarını, bozulmamış tek katlı evlerini gördükçe insanın oturup ağlayası geliyor. Bunun hükümetle filan ilgisi yok. Bu tamamen insanımızın “para” hırsı.. 3 katlı ahşap görünümlü beton otel dikeceğine az kazan, güzel kazan, güzel bir hizmet, güzel bir manzara sun.. Yok! Her köşede bir otel, bir inşaat.. Keşke inşaattan, müteahhitlikten, yoldan, barajdan, köprüden, enerjiden bu kadar anlayan Rizeli işadamlarımız varken biraz paraya kıysalar da şu yaylalarımızı avrupadakiler gibi güzelleştirseler..
Gerçi yaylalarımız güzel.. Mesele kafaların güzel olmaması..
2 thoughts on “Karadeniz Gezisi 8. Gün: Pokut Yaylası ve Zil Kale – Çamlıhemşin – [video]”