İkizlerle ilk turistik gezimiz: Amasra
İkizlerimiz Ömer ve Faruk ile birlikte şimdiye kadar ya Rize’ye (1200 km), ya hanımköy Balıkesir Gönen’e (380 km), ya Bursa’ya kuzenlere yahut Kocaeli’ne (100 km) arkadaşlarımıza kadar gitmiştik. Yolculuk esnasında -Rize yolculuğu dahil- çok büyük krizler olmamıştı çok şükür. Şimdi hep birlikte ilk kez Amasra’ya birlikte gittik ve güzel bir hafta sonu geçirdik.
Amasra’ya ben üniversite yıllarımda -bundan 20 sene önce- gitmiştim. Kocaeli’ndeki arkadaşımız Koray’ın ailesini ziyaret edip bir süre kalmıştık. Başlığı “turistik” diye yazdım ama mekandan ötürü 🙂 Yoksa bu ziyaretimiz de Koray’ın kız kardeşinin düğünü içindi. Buradan “amma geziyorsunuz ha!” diyen tanıdıklarımıza not düşmüş olalım 🙂
Amasra’ya doğru saat 11 gibi yola çıktık. İlk durağımız yine her zamanki gibi Bolu’da Hayrettin Tokadi Hazretleri‘nin türbesi oldu. Şansımıza çok güzel bir hava vardı. Ziyaretimizi yapıp bir şeyler atıştıracaktık. Belki orada yine lokma dağıtanlar varsa nasibimizi alırız diyorduk. Meğer orada güzel bir yemekhane yapılmış, daha önce de görmüştük ama girmemiştik. Lokma dağıtanlar da vardı ama ücretli idi bu sefer. Lokmamızı aldık ve dağıtan kişinin tavsiyesiyle yemekhaneye gittik. Karavana yemeklerimizi aldık. Sakin sakin bebeleri besledik hem de karnımızı doyurduk. Böyle güzel bir hizmet sundukları için duamızı ettik ve yeniden yola koyulduk.
Şahika Hanım ilk kez Amasra’yı görecekti. Evlendiğimizden bu yana sürekli gitme planları yapmış ama bir türlü uygulayamamıştık. Bu düğün bizim için güzel bir vesile oldu.
Gerede civarında otobandan çıkıp kuzeye, karadenize doğru yol aldık. Karadenize yaklaştıkça ağaçlar, yollar genel olarak manzara bize çok tanıdık geldi. Güzel ve sakin bir yoldu.
Biz, düğün nasılsa akşam diye gayet lay lay lom bir havada giderken 1-2 saat kala düğünün bize söylenenden daha önce olduğunu öğrendik. Aslında düğün saati aynı idi, bize önceden söylenmemiş olan resmi nikah saatiydi. Bunu öğrenince kıl payı yetişeceğimizi anladık. Daha otele yerleşip üst baş değiştirecektik.
Neyse uzatmayalım, nikahın yapılacağı deniz kenarındaki alana, gelin ve damatla aynı anda girerek gerçekten ucu ucuna yetiştik 🙂
Davetliler için güzel bir otel tutulmuştu. Otelin içini de manzarasını da çok sevdik. Amasranın en ucunda, hemen denizin kenarında bir oteldi bu. Odaları küçük ve ikişer katlıydı. Her odanın giriş kapıları bahçeye bakıyordu. Bizim odamızda ikizler için iki küçük yatak da hazır bizi bekliyordu. Biz boşuna bebeklerin yataklarını taşımış olduk 🙂 Daha önce ikizlerle otelde kalmadığımız için bu tecrübemiz yoktu tabi.
Nikahdan sonra otelin bahçesinde bulunan bölümde düğün faslına geçildi. Çok kalabalık ve gürültülü olduğu için ben bebekleri arabalarına yerleştirip dışarı kaçtım. Saat 8’i çoktan geçtiği için enerjileri kalmamıştı. Fazla yaramazlık yapmadılar, ben de bahçede bir oyana bir bu yana dolaştırıp durdum.
Asıl mevzu bunları nasıl yatıracağımızdı. Bir yaşından sonra, başarısız bir iki deneme dışında daha önce hiç aynı odada yatmamışlardı. Bebek arabasında sağa sola dolaştırırken ikisi de uyudu. Biz de dönüşümlü olarak düğüne iştirak ettik. Ama maalesef sabah 4’de ikisi de uyandı. Biraz kavga kıyametten sonra anneleri ne yapıp edip ikisini de uyuttu. Bu da çok sürmedi ve saat 7.30’da hepimiz uyandık 🙂
Biraz uykusuz da olsak güzel bir kahvaltı ile kendimize geldik. Otelin kahvaltı mekanı uzun bir teras şeklindeydi. Üniversiteden beri sürekli görüştüğümüz daimi arkadaşlarımızla birlikte güzel bir kahvaltı yaptık. Üstelik maskotlarımız iki değil üç taneydi. Koray’ların bizimkilerden bir kaç hafta büyük olan Demir bebeği de bizimleydi.
Kahvaltıdan sonra bütün ekip Amasra’yı dolaşmaya çıktık. Yürüyerek çarşısına baştan sona dolaşıp Amasra Kalesi’nin olduğu boğaza kadar geldik. Öğlen otelden çıkış yapmamız gerektiği için daha fazla içeri gitmedik.
Amasra böyle bir günlük kaçamakla değil, en az iki üç gün yayıla yayıla kalmak isteyebileceğimiz şirin bir yerdi. Şehrin içinde hemen kumsalın kenarındaki çınarlı park, çarşı, tarihi evler çok güzeldi. İnşallah çocuklar biraz daha büyüdüğünde yeniden gelmek nasip olur.
İstanbul’a dönüşte sahili takip edip farklı bir güzergah kullanalım diye düşünüyorduk ama Koray’ın ailesi Bartın’daki evlerine davet etti. Bir süre de orda beraber vakit geçirdik. O nedenle geldiğimiz yoldan geri dönmeye karar verdik. Yalnız şunu söyleyelim, giderken de dönerken de TEM’i takip etmedik. Giderken körfeze kadar Kuzey Marmara yolunu kullandık. Belki biraz tuzluydu ama çok rahattı. Dönüşte de trafik var diye navigasyon bizi Kocaeli Üniversite’sinin bulunduğu dağ yoluna attı. Gecenin o vaktinde tepelerden konvoy halinde ilerledik. Yollar çok virajlıydı. Gündüz olsa tam bana göre yollar derdim ama gece vakti virajların keyfi çıkmıyor.
Sağ salim evimize döndük çok şükür. Bundan sonra bir de Bursa yolculuğu yaptık. Bu sefer düğün dernek yoktu. Tamamen turistik amaçlı 🙂 Onu da başka bir yazıda yad ederiz inşallah.