Batum | Batumi | ბათუმი
Biraz kolaya kaçmak gibi oldu belki ama Gezentigiller olarak ilk yurt dışı gezimizi Gürcistan’ın sahil şehirlerinden Batum’la yapmış olduk. Artvin’in Hopa ilçesi Kemalpaşa beldesine sınır olan Batum Rize Merkez’e 100 km mesafede. Kuzenimizin düğünü vesilesi ile Rize’ye gitmişken fırsatını bulup Batum’a geçeriz diye planlamıştık, öyle de oldu. Rize’deki tur şirketleri gidiş-dönüş 20 TL’ye Batum’a gidip dönmenizi sağlıyor. Tur sabah 9.30’da Rize’den yola çıkıyor. Dönüş de akşam 9’u buluyor. Turun fazla bir kapsamı yok, yazının devamında değineceğim.
Gürcistan Sarp sınır kapısından geçiş için vize veya pasaport istemiyor, aynı şekilde Türkiye de Gürcü vatandaşlardan pasaport talep etmiyor. Onun yerine gümrükten geçerken tedarik edilen bir belgeye kimlik bilgilerini doldurmak ve 15 TL harç ödemek yeterli oluyor. Bu kağıt -tur rehberimizin deyişiyle- pasaport yerine geçiyor ve kaybedilmesi durumunda Gürcistan’dan dönmek 2-3 günü bulabiliyor. Ayrıca eğer çocuklarla seyahat ediliyorsa anne-babanın da bulunması gerekiyor, aksi halde vekalet isteniyor.
Rehber bu bilgiyi verdiğinde otobüsteki yaşlı bir Rize’li kadın ve 40’lı yaşlardaki kızı kafaları karıştırdı. Bunların yanında iki çocuk vardı ve vekalet yoktu. Rehber geçemezsiniz deyince yaşlı kadın öfkeyle pasaportlarını gösterdi ve “Biz Avusturalya vatandaşıyız, bu pasaport her yerde geçer” diye ortalığı birbirine kattı. Meğer bu yaşlı Rize’li teyze ve yanındakiler Avusturalya’dan gelmişler, oranın vatandaşıymışlar. Rehber “Türk vatandaşı değilseniz sizin durumunuz farklı olabilir, orasını bilemem” deyip kesip attı. Yol boyunca bu yaşlı teyzenin torunlarına yarı Türkçe yarı İngilizce bir şeyler söylediğini ve “Tell mom!” diye bunu kızına ilettiğini işitip durduk. Koca Rize’li teyzenin arasıra sağa sola bakıp “very nice!” demesi kulaklarımızda kaldı..
Gezi sırasında iyi mi kötü bilemedik ama hava kasvetliydi, nerdeyse yağmur yağacak gibiydi. Rehberimiz kapalı havaya rağmen kendinden emin bir şekilde “sınırı geçince pişeceğiz” demişti ama netice öyle olmayınca “hava bugün kapalı” diye fevkalade önemli bir tespitle durumu açıklığa kavuşturdu.
Bir saat gibi bir sürede Rize’den Batum’a sınır beldemiz olan Kemalpaşa’ya geldik. Sarp sınır kapısına yaklaşırken rehber kapıda ne yapmamız gerektiğini izah etti. Girişteki ilgili birimden yukarıda bahsettiğim kağıtları 15 TL harç ödeyip (eskiden sadece 1 TL imiş) aldıktan sonra doldurup kapıdaki gişelere yöneldik. Nüfus kağıtları yırtık olanların sorun yaşabileceğini söylemişlerdi, bu durumda etrafta bulunan kimlik kaplayıcılara 3-5 TL verip kimliği düzeltebiliyorsunuz. Pasaportla gelenlerin bu kağıt işlerine girişip girişmediklerini bilemiyorum.
Çok abartılı olmayan bir kuyruktan sonra Türk tarafından geçiş yaptık. Uzun bir koridordan ilerleyip Gürcü tarafına geçtik. Asıl kalabalık buradaymış. Rehberimiz “tek bir gişede beklemeyin, zaman kazanmak için gişelere dağılın” demişti. Öyle de yaptık. Buradaki bekleyişimiz de çok abartılı değildi, 20-25 dakikada sıra bize geldi. Gürcü görevli herhangi bir şey söylemeksizin doldurduğumuz kağıdı ve kimliğimizi inceledi, önündeki webcam ile fotoğrafımızı çekti ve turnikeyi açtı.. Artık Gürcistan topraklarındaydık..
Batum’a 7 kişilik bir akraba kadrosuyla geçtiğimiz için kendi grubumuzdaki diğerlerinin de gişelerden geçmelerini bekleyerek otobüsümüzü bulmaya koyulduk. Nadir de olsa kapıdaki araç sistemlerinde bazan sorun yaşanabiliyor ve otobüsün geçişi veya dönüşü normalden çok daha uzun sürebiliyor.
Batum’a girer girmez gözlerimiz çift yönlü ikişer şeritli duble yolu arıyor ama malesef yok. Normal gidiş/dönüş tek bir yol var. Yol kenarındaki ağaç elektrik direkleri zorla ayakta duruyormuş gibi. Pek çok direği başka direklerle destekleyip öyle tutuyorlar.
Batum’a geçtiğimizde en çok şaşırdığım nokta hemen sınırın yanında plaj olması. Plaj ama kumsal değil, çakıl taşlı olanından.. Plaj kültürüm olmadığından net olarak ifade edemedim. Şaşırdığım husus ise 300-400 m ileride Türkiye’de her yer kayalık iken sınırın buyanında hemen plajın başlaması.. Rehber’imizin açıklamaları doğrultusunda öğrendik ki; Batum Gürcistan’ın Antalya’sıymış. Hatta abartıp bize tek sahil şehri olduğunu söyledi ama haritaya baktığımda Poti, Sokhumi gibi yerler görüyorum. Belki en güneyindeki Batum olduğundan öyle demiştir..
Batum’da yol bizdeki gibi sahilden devam etmiyor. İç taraflardan gidiliyor. Batum’da ikinci şaşırdığım husus aşırı düzlük oluşu. Artvin, Rize, Trabzon buralarda göremediğimiz düzlükler Batum’da bol bol vardı. Şehir kocaman bir ovadaydı. Bunu da rehberimizin engin bilgisinden öğrendik ki Çoruh nehri sağlamış. Çoruh Batum’da denize dökülüyormuş, üzerinden geçtik. Bizim taraftaki baraj nedeniyle suyu epey azalmış ama günün belirli saatlerinde kapakların açılması nedeniyle -bilhassa dönüşte- su seviyesinin yükseldiği görülüyor.
Batum’un şehir merkezine doğru ilerlerken yeşilliklerin içerisinde küçük bir uçak gördüm, meğer orası havalimanıymış. Dikkatli bakınca meydanı farkettim. Hemen sonrasında yanımızdan polis eşliğinde iki Havaş otobüsü geçti. Rehber durumu aydınlattı: Gürcistan’la yapılan anlaşma gereği Batum havalimanını kullanabiliyoruz. Eğer Batum havalimanına bilet alırken gideceğimiz yeri Türkiye diye belirtmişsek uçaktan indikten sonra Polis eşliğinde Havaş otobüsüne binip sınırda herhangi bir bekleme, kontrol vesaireye tabi olmadan doğruca Türkiye’ye geçebiliyoruz. Yok eğer Batum diye belirtmişsek doğal olarak havalimanındaki gümrük kontrolüne tabi oluyoruz.
Güzel sesi ve uslubuyla (!) kulaklarımızın içine eden rehberin anlattığına göre bu bölgede akaryakıt kaçakçılığı meşhurmuş. Batum’da yakıt fiyatları neredeyse yarı yarıya. Büyük otobüsler buradan yakıt doldurup sınırı geçip Türkiye’de boşaltıp tekrar geliyormuş. Bunu önlemek adına 14 yolcu sınırı gibi bazı önlemler alınmış ama yine de işini bilenler vardır tabi. Gürcistan’da sadece yakıt değil araç fiyatları da dudak uçurtan cinsten. Türkiye’de 80-100 bin TL fiyat biçilen arabalar çok abartmıyorsam 15-20 bine satın alınabiliyor. Bir garip durum da şu: Batum’da trafik ışığı, kurallar fazla işlemiyor ve bu nedenle aşırı sayıda kazalar oluyor. O kadar ki, araç sahipleri artık tampon yaptırmaktan, ayna taktırmaktan vazgeçmişler. Pek çok lüks arabada ayna, tampon bulunmaması standart gibi olmuş.
Batum’un şehir merkezine vardığımızda fotoğraflarından gördüğüm tarihi ve mimarisi ülkemizdekinden farklı olan binaları birer ikişer seçmeye başladık. Fakat rehberin yolculuğun başından beri yerden yere vurduğu durumları duydukça bu kez onlara dikkat etmeye başladık. Şöyle ki; evlerin pek çoğu yıkık dökük haldeydi. Pek çoğunda sıva yerine teneke levhalarla kaplama yapılmıştı ve bunlar paslanmış, kabarmış, yamulmuş durumdaydı. Yine rehberin anlattığına göre asansörlü bina çok az sayıdaymış ve olanında da ücrete tabiymiş. Ücret demişken, Gürcistan para birimi “Lari” ve “Tetra” (bizdeki Lira ve Kuruş gibi). Ne hikmetse Lari, Lira’dan daha değerli (1 Lira=1.18 Lari).
Gürcistan saat olarak bizden bir saat geride. Bizde saat 11:00 iken onlarda hala 10:00. Sınırı geçtiğimizde eğer telefonunuz “yerel saati kullan” diye ayarlıysa hemen ülke saatine geçtiğinden rehberin verdiği buluşma saatleri karışabiliyor. Buna dikkat etmelisiniz.
Batum’da ilk olarak rehberin tavsiye ettiği bir Türk restoranına gidip karnımızı doyurduk. Karabak Restoran’ın sahibi Türk’tü ve kullandıkları malzemeler -içme suyu bile- Türkiye’den geliyordu. Restoranda çalışan bayan garsonlar Gürcü idi ama yeteri kadar Türkçe konuşabiliyordu. Etli yemek yesek mi yemesek mi diye biraz düşündük ama rehber ve restoran sahibi en azından yemek konusunda güvenimizi kazandı ve helal ettir diye güvendik, yedik. Rehberin dediğine göre burası Gürcistan’da görebileceğimiz nadir iyi restoranlardan biriymiş. Yemek fiyatları da gayet normaldi.
Yemekten sonra Botanik dedikleri yere gitmek üzere yine otobüse doluştuk. Zaten turun içeriği “yemek, botanik, kilise ve serbest vakit” diye özetlenebilir. Şehrin içinden geçerken rehber nerde alışveriş yapabileceğimizi, nerden elektronik eşya alabileceğimizi vs hızlıca anlatıp durdu.
Botanik Parkı, Batum’un biraz dışarısında kalıyor. Rize’deki Ziraat gibi içerisinde çeşitli bitkiler, ağaçlar, meyveler yer alıyor ama Ziraat’ten herhalde 20-30 kat daha büyük bir alanı kapsıyor (114 hektar). Rehberin deyişiyle diğer turlar yolcuları Botanik parkının girişinde bırakıp parkın içerisinden yukarıya yaya olarak çıkıp dönmelerini bekliyormuş. Bizim turumuz bizi botaniğin üst kısmına çıkarıp yaya olarak parkın içerisinden aşağıya inmemizi sağladı. Bu konuda gerçekten turu tebrik etmek lazım. Kısıtlı zamanda o kocaman parkın yokuşlarında vakit öldürmek kötü bir fikir.. Biz manzaraya baka baka aşağı inerken diğer turlarla gelenler yorgun argın yukarı çıkmaya çalışıyorlardı.. Ayrıca Botanik’in üst kapısına doğru giderken Batum’u yukarıdan izleme şansımız oldu.
Parkın hemen girişinde (giriş 6 Lari idi) karayemiş satan satıcılar vardı. Rize’dekiler henüz olgunlaşmamıştı ama buradakiler simsiyahdı. Tabağı 2 lariye satılıyordu. Botanik parkının içi gayet iyi korunmuştu. Doğal bir ortamdı. Masmavi ortancalar, ne olduğunu anlamadığımız garip meyveler, kocaman ağaçlar gördük (3274 farklı ağaç türü barındırıyormuş). Muz ağaçları da vardı. Parkın uçurumlarından aşağı baktığımızda Batum sahilinin eski demiryoluyla beraber devam ettiğini gördük. Daha önce belirttiğim gibi araba yolu sahilden değil içlerden ilerliyordu. Bu manzarayı görünce sahili korumak adına yolun içeriden gitmesi iyi bir fikir gibi geliyor ama ülkemizdeki Karadeniz Bölgesinde düzlük alan olmadığından alternatifimiz yok malesef. Bununla beraber bizim Artvinden Samsun’a kadar olan sahil yolumuzun da ayrı bir güzelliği var. Deniz kenarında yolculuk etmek bence çok keyifli..
Botanik parkını yukarıdan aşağıya doğru gezip sahile vardığımızda demir yoluyla kesiştik. Burada eski bir istasyon vardı ama kullanılıp kullanılmadığından emin değildik. Rayların üzerinden otobüsün bulunduğu yere doğru giderken bir kaç fotoğraf çekmeyi ihmal etmedik. Hemen yanımızdaki sahilde eski bir iskele vardı. Oraya da gitmek istedik ama pek güvenli bir hali yoktu.
Otobüse atlayıp şehre geri döndük. Tarihi bir kiliseye bir kaç dakika uğradık. Gürcistan hristiyanlarının hangi mezhepte olduğunu bilmiyorum ama bu kiliseye kadınların başı açık veya eteksiz girmelerine müsade edilmediğini belirtti rehberimiz. Gerçi turda bu şartları sağlamayan bayanlar vardı ve girmelerine müsade edildi. Kilisenin bahçesine bir göz attım ve kapıdan bir girip bakayım dedim ama daha adımımı atar atmaz yoğun ve ağır bir tütsü kokusu çarpınca vazgeçtim. Kapıda genç, kocaman siyah sakallı, açık mavi cübbeli bir papaz vardı. Kilisenin girişinde sesli konuşunca içerdeki gençlerden birinden “şşşş” uyarısı aldım. Dönüp çıkarken kilisenin önünden geçen Gürcülerin durup haç çıkardıklarını farkettim. Demek ki adetleri böyleymiş..
Fazla vakit kaybetmemek ve daha çok serbest zamana sahip olmak için otobüse doluşup Post Meydanı’nın yolunu tuttuk. Buraya gelmeden evvel de dönüşte otobüse nerden bineceğimizi tarif etti rehberimiz. Buraya dikkat! Yazının sonlarına doğru rehberin kulaklarını iyice çınlatarak buraya geri döneceğim.
Sahilin yolları gayet güzeldi, tamamı arnavut kaldırımı şeklinde döşenmişti ve gidiş ayrı geliş ayrıydı. Sahilde çok uzaktan bile farkedilen büyük bir dönme dolap vardı. Batum’a gideceğimizi söylediğimde bir arkadaşım dönme dolaba muhakkak binin demişti. Grubun büyüklerini (dayım ve yengem) zar zor ikna edip dönme dolaba doğru yola koyulduk. Dönme dolaba yakın bir saat kulesi vardı. İzmir saat kulesinin kopyası diyebiliriz. Onun önündeki yol uzak geldiğinden “lazuk, anlamazuk” diyerek büyük ve yer yer ıslak bir arazinin içerisinden ilerleyerek dolaba vardık. Ücret 3 Lari idi ve bir tur dönmesi 7-8 dakikayı buluyordu. Yukarılara çıktıkça arkadaşıma hak verdim. Gerçekten bütün Batum’u kuş bakışı görebiliyorduk. Hemen yanıbaşımızdaki Batum Limanı, öte yandaki tarihi binalar, tek tük yükselen oteller, şehrin yaslandığı yüksek yüksek dağlar.. Hepsi ayaklarımızın altındaydı. Harika fotoğraflarla turu tamamlayıp indik. Mızmızlık yapan dayım ve yengem bile memnundu.
Toplam serbest vaktimiz 2.5 saat civarındaydı ve 1.5 saat kalmıştı. Rehberin bahsettiği yerlerden Türk Sokağı’nı bulalım diye düşündük. Sahildeki caddeden ilerlerken Kığılı gibi bir kaç Türk markasının mağazısını gördük. Ara sokakları geçerken Batum’un iki camiinden biri olan Orta Camii’ye denk geldik (diğer camii sınıra yakın bir yerde). Bu camiinin avlusundaki yaşlı amca bizi Türkçe buyur etti, sordum; Ahıska Türklerindenmiş. Camiin içerisine göz attım. Kapıları ve camii içerisindeki ahşap minberi çok farklı boyanmıştı. Şu sayfadan öğrendiğimize göre Acara Beyi Aslan Beg tarafından iki Laz ustaya yaptırılmış.
Camii’de vazifemizi yerine getirip dinlendikten sonra sokakları inceleye inceleye otobüsümüze bineceğimiz yere yaklaştık. Şimdi yukarıda “buraya dikkat!” dediğim hususa geldik işte. Rehberin bize aracı bulacağımız yeri tarif ederken ihmal ettiği küçük bir ayrıntı varmış. Meğer burada 5 kilometrelik kocaman plajı, 2 kilometrelik bisiklet parkuru, havuzu, fıskiyesi, bambu korusu, yemyeşil ağaçları olan kocaman bir park varmış! Buraya geldiğimizde hareket saatimize sadece 30 dakika kalmıştı. Üzüldük ve hemen parka girdik. Sahiline kadar ilerledik. Şehrin içinde görmediğimiz canlılık buradaymış. İnsanlar burada yürüyüş yapıyor, bisiklet kullanıyor, alışveriş yapıyor biz ise şehrin sokakları neden boş diye gezinip duruyorduk… Sahilde iskelenin üstünde plajın hemen yanında güzel büyücek bir çay bahçesi vardı ve oturup bir çay dahi içemedik..
Hızlı hızlı parkı birazcık dolaşabildik. Bambu ağaçlarından oluşan minik koruya gözümüzün ucuyla bakabildik. Parkın içinde tarihi binalar da vardı, gidip göremedik..
Vakit daraldığından otobüsü bulmaya koyulduk. Otobüse binince biraz yağmur atıştırdı.. Parkın yanından ilerlerken rehberin şu cümlesi ümüğünü sıkmak için yeterliydi ama sıkmadım: “Bu parka gelseydiniz, burdan bisiklet kiralayabilir, bu kocaman parkurda bisiklet kullanabilirdiniz..” Be adam! bunu dönerken mi söylüyorsun..
Batum’dan ayrılırken ters dönmüş bir ev görüntüsü veren restoranın yanından geçtik. Bu restoranın içinde de baş aşağı yerleştirilmiş eşyalar mevcut. Mesela tavanda da yemek masaları var ve banyolarda tavana monte edilmiş klozetler mevcut. Biz binaya girmedik, otobüsle yanından geçerken durduk o kadar..
Batumdan saat 18.30’da ayrıldık ve sınır kapısına geldik. Otobüs kuyruğundan aracın geçişinin zor olacağını farkettik. Biz yine otobüsü boşaltıp münferit olarak kuyruklara girdik, gişelerde elimizdeki kağıtları teslim ettik, yine webcam’le fotoğraflarımız çekildi ve ülkemize geçtik. Kapının Türkiye tarafında denizin kenarında şirin bir camiimiz var. Orada aracın gelmesini bekledik. Gürcistan tarafında tam da bu camiiye bakan bir yerde yol kenarında ahşap ve ışıklandırılmış bir haç bulunuyor. Yine Gürcü tarafında bir de kilise vardı sanırım.
Otobüsün kapıdan geçmesi biraz uzun sürdü, sınırdan ayrılmamız ve Rize’ye varmamız 9-10’u buldu diye hatırlıyorum.
Parkı rahat gezememiş olmamız biraz içimize oturdu ama bu yazıyı yazarken internetten öğrendiğim kadarıyla daha görmediğimiz pek çok yer var; akvaryum, devlet müzesi, eski postane binası ve sirk bunlardan bazıları. Bir dahaki Rize seyahatinde yine günübirlik bir Batum, belki Tiflis yapılabilir…
Bu seyahatten sonra pasaport çıkarıp İstanbul’a yakın yerlerdeki vizesiz giriş yapabileceğimiz ülkelere gitme planları yapmaya başladık.. İnşallah olur..
hayatın anlamını arayanlara bir çanta ve harita alıp gidebildikleri kadar uzağ gitmelerini söyleyin. Herşey gezmekte saklı.
jant,çelik jant,celik jant fiyatlari,ucuz çelik jant,chat,chat sitesi,
chat siteleri,
bayan arkadas,bayan arkadas bul,sohbet sitesi,sohbet siteleri,chat yap,eticaret sitesi,e ticaret sitesi,e-ticaret sitesi,eticaret paketleri,eticaret sitesi paketleri,