Bitmeyen Tatil’in Son Durağı: Geyikli Kanyonu ve Marmaris
Dalyan tatilimize bu sefer kendi aracımızla gittiğimiz için yerimizde duramadık. Çevredeki yakın beldelere günübirlik geziler yaptık. İlk gelişimizde minibüsle sınırlı bir zaman diliminde gittiğimiz ve doyamadığımız Antalya Saklıkent Kanyonu’na arabamızla gidip gönlümüzce vakit geçirecektik. Yeni yerleri gezmek fikri daha ağır bastığı için malesef gidemedik.
Dalyan’dayken son durak olarak Marmaris’i belirledik. Dalyana 80 km mesafedeydi. Otelde güzelce ve tıka basa kahvaltımızı yapıp abur cuburumuzla beraber yola çıktık. Dalyan’dan çok fazla uzaklaşmamıştık ki kahverengi bir tabelada “Geyikli Kanyonu 6 km” ibaresini gördük. Saklıkent’e gidemediğimiz için önümüze çıkan bu fırsatı bari değerlendirelim, belki orası kadar güzeldir deyip anayoldan ayrıldık. Kısmen taşlı bir yoldan epey ilerledik. Yol boyunca sağlı sollu ve yüzlerce “zakkum” çiçeği gördük. Bu kadar zakkumu bir arada herhalde ilk kez görmüş olduk. Yolun bazı yerleri biraz tehlikeli idi, tepelerden yola taşlar yuvarlanmıştı. Bir süre yokuşlardan çıkarak tesis gibi bir yere vardık. Otoparkı dahi vardı. Fakat terkedilmiş gibiydi. Muhatap olacak kimseyi bulamadık. Tesisin hemen arkasında, aşağılarda ağaçların içinde tek tük evler vardı. Patika yollardan inerek biraz dolaştık.
Vadinin içinden dere geçiyordu. Etrafda görünür bir kanyon yoktu. Derenin karşısındaki evde kadıncağızın biri bahçeyle uğraşıyordu. Dereye kadar inip kanyonu sorduk. Bize başka bir patikayı tarif etti. Teşekkür edip o patikanın yolunu tuttuk. Yol çok güzeldi. Ağaçların arasından biraz bayır da olsa güzelce ilerledik ve az sonra büyük ve daha ıssız başka bir tesise rastladık. Hemen derenin kenarındaydı. Yeni yapılmış olduğu belliydi. Etrafı çitlerle çevrili bu ahşap tesiste gerçekten kimsecikler yoktu. Dere burdan aşağı doğru ilerliyordu ve henüz bildiğimiz manada bir kanyon da görünmüyordu. Belki o vadiye komple kanyon diyorlardı bilemiyorum. Etraf ıssız olduğundan dere boyu ilerlemek fikri içimize sinmedi. Saklıkent kanyonu da bir dereden kilometrelerce ilerliyordu ama etrafınızda onlarca insan oluyordu.
Geyikli Kanyonu’ndan biraz dinlenip bir yusufçuğun fotoğraflarını çekmeye gayret ettik. Elime dahi kondu. Fotoğrafını çekmeyi başardık 🙂 Sonra aracımıza atlayıp eski istikametimize doğru yola koyulduk.
Ana yola varmadan keskin bir virajın önünde büyücek bir kaplumbağaya rastladık. Yolun karşısına geçmeye çalışıyordu. Karşıdan gelen bir araba viraj alacağı için görmeyebilirdi. İnip yardım edelim, belki fotoğraf çekme imkanımız da olur dedik 🙂 Tam biz inince karşıdan hızla bir kamyonet geldi. El kol hareketleriyle kamyoneti uyarıp dikkatli geçmesini söyledik. Tosbağacık kalabalığı görünce önce pustu. Sonra usul usul kafasını çıkarıp güzel pozlar verdi, ardından da selametle karşıya geçip otların arasında kayboldu.
Geyikli Kanyonu bize bir kaç saate maloldu. Marmaris‘e yaklaştığımızda Fethiye gezimiz kadar geç olmasa da akşama bir kaç saat kalmıştı. Marmaris’e uzaktan bakan bir tepede herkes durup fotoğraf çekiyordu. Gerçekten güzel bir manzaraydı. Biz de bu fırsatı kaçırmadık. O sırada biraz hava kapandı. Hatta bir kaç damla yağdı.
Marmaris’e vardığımızda kısa bir şaşkınlık hali olmadı değil. Sahil caddesi uzun palmiye ağaçları ve yürüyüş yoluyla filmlerde gördüğümüz yabancı memleketlerdeki gibiydi. Arabayı park etmek için iç sokaklara dalınca hala Türkiye’de olduğumuzu anlayıp rahatladık. Otopark sorunu yaşamadık, normal bir sokakta müsait bir yere park edip yeni bir şehre gelir gelmez yapmamız gereken işleri halledip dolaşmaya başladık.
Sahil caddesi boyunca kocaman bir kumsal vardı. Şehrin tam içinde! Vakit akşama doğru olduğundan kumsalda tek tük fotoğraf çekip yürüyen insanlardan başka kimse yoktu. Cadde boyu ilerledik.. İnsanların çehrelerinden çoğunun yabancı olduğu anlaşılıyordu. Biraz ilerleyince bu kez şezlongların olduğu, sanırım gündüz ücret alınan bir yere geldik. Neyse ki o saatte şezlongların tek müşterisi yorgun siyah beyaz bir kedi ve bizdik. Kumsalda biraz oturup denizi seyrettik. Şahika hanım yanından ayırmadığı kitabını okudu. Denizde yelkenlisinden sürat teknesine bir sürü gemi vardı. Kocaman yelkenli gemiler çok güzeldi.
Marmaris sahili epey devam ediyordu ama karnımız acıkmaya başladığından şehrin merkezine dönmeye karar verdik. Yol boyunca gördüğümüz hiç bir restoran içkisiz değildi malesef. Biz de çareyi Burger King’de bulduk! Hamburgerlerimizi alıp iskelelerden birine gittik. Tek tük balık tutanlar vardı. Yere oturup ayaklarımızı denize doğru sarkıttık. Piknik tadında bir akşam yemeği yedik.
Marmaris’de iki eski tarz yelkenli gemi çok hoşumuza gitti. Birisinde kocaman bir ahtapot sakallı korsan figürü vardı. Nam-ı diğer “Uçan Hollandalı”. Karayip Korsanları filminde de yer alan karakter. Mavi gözlerinin şirinliğinden dolayı “korsan” sıfatını bu figüre hiç yakıştıramadım 🙂 Diğer yelkenlide de Jack Sparrow tasviri vardı sanırım. Geminin diğer ucunda da denize atılmakta olan başka bir korsan figürü vardı. Sonradan haberlerde okuduğuma göre bu gemilerin kendileri de gerçekten “korsan”mış. Yani resmi izin alınmadan oraya getirilmiş sanırım. Korsan’dan beklenen bir hareket olduğu için pek yadırgamadım :)))
Yemekten sonra Marmaris’in iç sokaklarını biraz daha dolaştık. Taş yapılı müze binası çok hoşumuza gitti. Müze’ye çıkan dar sokaklar da çok güzeldi. Bir ara nerden nereye sapacağımızı şaşırdık. Kedinin biri sanki bize yol gösterircesine biraz önümüzde ilerleyip bizim gelip gelmediğimizi kontrol ediyordu. Onu takip edip müzenin kapısını bulduk. Fakat geç kaldığımız için müzeye giremedik.
Dolaşırken Marmaris’in içinde bir Kapalı Çarşı’ya denk geldik. Oldukça büyük olan bu çarşı sanki İstanbul’daki Kapalı Çarşı’nın bir kopyasıydı. Yabancı turistlerin oldukça ilgisini çeken çarşıda dünyaca ünlü markaların ürünleri! bulunuyordu. O fiyata o markaları almanın imkanı yok tabi! Anladınız siz onu;)
Vakit epey ilerleyince artık yorgunluk iyice üzerimize çökmeden dönüş yoluna girelim dedik. Bu seneki ilk tatilimizin son durağını böylece tamamlamış olduk.
NOT: Son durak dediğimize bakmayın.. İstanbul’a dönerken de rahat durmadık. Pamukkale’ye uğradık. Bir sonraki yazımızda inşallah..