Karadeniz Gezisi 3. ve 4. gün: Dağ Bayır, Eski Rize Evleri ve Andon Ilıcası

Karadeniz Gezisi 3. ve 4. gün: Dağ Bayır, Eski Rize Evleri ve Andon Ilıcası

Karadeniz Gezisi 2015

Karadeniz Gezisi: 1. Gün: Bolu, Ordu Teleferik

Karadeniz Gezisi 2. gün: Formulaz Kırmızı Öküz, Ardeşen

karadeniz gezisi

Rize’ye gelmeden önce eşime rahmetli dedemlerin evinde avluya sandalyemi atıp, yanıma çayımı alıp akşama kadar oturacağım, hele de bir de yağmur yağarsa harika olur demiştim. Bu hevesim malesef kursağımda kaldı. Dedemlerin yıllardır boş duran evi bu sene çay kesmek için gelen Gürcistanlı bir kaç işçiye kalacak yer olarak tahsis edilmişti. Avluda bu işçilerin kurumayı bekleyen pantolonları gömlekleri arasında çay içmek fikri cazip gelmedi.

Dedemin avlusunda olmasa da ilerleyen günlerde akrabalarımızın evinin balkonunda hem de müthiş bir yağmurla birlikte bu hayalimi kısmen gerçekleştirebildim.

Köydeyken daha önceki ziyaretlerimizde epeydir vakit bulup yapamadığımız dağ bayır dolaşma işine koyulduk. “Mecidin düz” denen arazisinin bile 20-30 derece eğimli olduğu köyümde yürümek zor ama çok keyifli.

Hemen evlerin arkasından başlayan çay bahçelerinin içindeki minik zikzak patikalardan devam edip yukarı mahallelere gittik. Dedemlerin evi gibi pek çok ıssız Rize evinden bir tane de burada vardı. Aklımızda kalan yarım yamalak hatıralarla bu ev kimindi, burda kim ne oynamıştı, kim kime nerde çay kesmişti diye bir yandan muhabbet edip bir yandan yolumuza devam ediyor, bol bol da fotoğraf çekiyorduk.

karadeniz gezisi

Diğer ziyaretlerimizin aksine bu kez bir kaç tane yılan gördük. İlki yöresel olarak “langona” dediğimiz kör yılandı. Küçük, gri, zararsız olduğu söylenen bir hayvancık. Diğerini bu yukarı mahallenin çok kullanılmayan, ana yola nazaran yeni sayılan ve kırmızı toprağıyla kendini belli eden bol çamurlu araba yolunda rastladık. Biz onu görüp fotoğrafını çekene kadar o bir kaç saniyede yolun karşısına geçip kaybolmuştu bile. Üçüncü yılanı çok şükür o gün değil gezimizin 7. günü gördük. Minnacık bir şeydi zaten. Önümde giden kuzenimin düşürdüğü ayakkabı bağı zannetmiştim. Elimi uzatırken kuzenimin botuna kafa atmasıyla yılan olduğunu anladım.. Neyse bunu Ağaran Şelalesi yazısında tekrar anlatacağım inşallah..

Bizim köyün yukarılarına epeydir gitmemiştim. Çok içerlerde olmamıza rağmen belli bir yükseklikte kuş bakışı olarak sahili görebiliyorduk. Karayoluyla çok uzakta olan İkizdere’nin köyleri kuşbakışı çok yakındı. Dağlardaki eski yollardan kuzenimle yürüyerek İkizdere’ye gitme gibi bir niyetimiz oldu yapamadık. 2 haftalık bu uzuuun tatilimiz aslında çok da uzun değilmiş meğer. Her şeyi ucu ucuna yetiştirebildik. Çünkü yorgunluğu hesaba katmamıştık. Mesela 250-300 km’lik bir menzile varıp dere tepe dolaşıp akşam yorgun argın dönünce ertesi gün yerimizden kıpırdayamadığımız oldu. Bu dinlenme günleri artınca plan sıkıştı.

Biz yine sözümüze dönelim. İstanbul’da instagramdan doğa fotoğraflarına bakıp şöyle yapmalı böyle yapmalı derken bizim köydeki genç diyebileceğimiz komşularımız bu dediklerimizi yapmıştı bile. Zaten yayla gibi yerde oturan adamlar, köyün yükseklerinde çay bahçesi içinde, harika manzarası olan, verandalı küçük şirin kulübeler yapmış. Bir nevi yazlık 🙂

karadeniz gezisi

karadeniz gezisi

Uzun bir yürüyüşten sonra yukarı mahalledeki evlerin arasından tek tük tanıyabildiğimiz uzak komşularımıza selam vererek kendi mahallemize indik.

Belki daha önceki yazılarda  bahsi geçmiştir. Bizim köy yani aslında annemlerin köyü olan Kömürcüler burada yapılan odun kömürü ile meşhurdu. Çaydan çok önceleri tek geçim kaynağı kömürdü. Rahmetli anneannem dağda ağaçlardan nasıl odun kömürü yaptıklarını, onları dağ yollarından Rize’ye satmaya nasıl binbir zahmetle yaya olarak götürdüklerini anlatırdı. Ayağındaki lastikler veya belki çarıklar eskimesin diye sadece düzgün yollarda onları giyermiş rahmetli. Arabayla dahi gitmeye üşendiğimiz o kadar yolu dağların tepelerin üstünden yaya gidip gelen cefakar nenelerimizin, dedelerimizin ruhları şadolsun.

karadeniz gezisi

Köydeki gezimiz sadece yukarı mahalle ile sınırlı kalmadı. Bizim mahallenin yegane düz yeri olan mahalle içindeki eski evleri de dolaştık. Eskiden cıvıl cıvıl olan bu evlerin arasında oynarken tek tük ıssız ev görünce bunların neden boş kaldığını merak ederdim. Yıllar sonra biz de buralardan gitmiştik, sonra sahipleri bu diyardan göçmüştü.. Ama sanki bıraktığımız evler hep dolu gibiydi. Oradaydılar, gelip heran oturabilirmişiz gibiydi. Ta ki içindeki eşyaların, döşemelerin rutubetten artık çürümeye başlayıp sökülüp atılması gerekene kadar.. Evler artık bomboştu.. Hele bu sene, bir kaç haftalık dahi olsa yabancı işçiler için baraka gibi idareten kullanılması, hatıralarımızın ortasına yabancı ırgatların gelip çökmesi.. Ne demiş büyükler.. Hayat hayaldir. 

Kısa Film Çekiyoruz

karadeniz karadeniz gezisi

Morallerimizi daha da bozmadan eğlenceli konulara geri dönelim. Köyde kaldığımız ilk günlerde hava iyi gidiyordu. Ablam uzun bir süredir eline çay makası almamıştı. Yengemize, teyzemize artık kimin bahçesi ise yardım etmek için çayların arasında onu görünce aklımıza çayın bahçeden bardağımıza kadar olan hikayesini anlatabileceğimiz küçük bir film çekmek geldi. Yani utanmazsak buna kısa film bile diyebiliriz. Bitirebilseydik derdik de.. Filmin son sahneleri için uygun yer bulamadığımız gibi aylar sonra bu satırlar yazıldığı sırada dahi henüz herhangi bir montaj yapılmış değil. Yetiştirebilirsek belki yazı yayınlanırken filmimizi de izler, oscarlık performansımızı değerlendirirsiniz :)) [Edit: 3 hafta sonra bitirebildik 🙂 ]

Andon Ilıcası

Sağolsun dayımız -aslında teyzemin kocası ama Rize’de enişte değil dayı derler- Rize’ye her gidişimizde bizi köye çok yakın olan Andon Ilıcasına götürür. Üstelik sadece bizi değil ne kadar akrabamız varsa doldurur minibüsüne.

Bu Andon gezimizde minibüsde biri minik kuzenzademiz diğeri de Sebahat Yengemiz olmak üzere iki komedyenimiz vardı. Sebahat yenge zaten ne söylese gülmeden dinleyemiyorsunuz. Verdiği cevaplar en çok bizim hanımın karnını ağrıtıyordu. Yola daha yeni çıkmış bizim mahallenin tam betona kavuşmamış bozuk yollarından gürültüyle ilerlerken henüz bir yaşında olan Ömer Talha marifetiyle minibüsü birbirine kattı. Onca uğraşmamıza rağmen “hala” dahil olmak üzere hiç bir kelimeyi söyletemediğimiz kuzenzademiz o minibüs gürültüsünde, o kalabalık ve hepsi bir ağızdan konuşan Rizeliler güruhunun içerisinde ta en arka koltuktan en öndeki şöfor dedesinin ağzından üstelik kısık sesle şaka yollu çıkan okkalı meşhur bir Rize tabirini -malesef burada yazamayacağım- tek nefeste, tek seferde hiç tereddüt etmeden bağırarak telaffuz edince Sabahat yenge dahil hepimiz gülmekten yarıldık. Sebahat yengenin bir kavuğu olsaydı oracıkta mesleği bırakır Ömer Talha’ya kavuğu teslim ederdi 🙂

Küçüklüğümde sadece adını duyduğum Andon’a bu ikinci gidişimizde yine akşam üzeri idi ama hava kararmadan epey fotoğraf çekebildik. İkram sahipleri malzemeleri yolda bildikleri kasablarından aldılar. Bizi Andon’a götürmekle kalmayıp bizzat elleriyle pişirip beslediler. Dayımızın meşhur lafı “yeyun yeyun” o günden sonra dilimize pelesenk oldu 🙂

karadeniz gezisi

Andon ılıcası ne kadar eski bilemiyorum. İçindeki üç katlı ahşap hanlar kaç yıllık? Bu soruların cevabını malesef internette de bulamadım. 1960’da Devlet Hıfzısıhha Enstitüsü ılıcanın suyunu inceleyip bazı hastalıklar için faydalı olduğunu tescillemiş, bunun dışında bir bilgi yok. Buraya sahip çıkılıp, gelişi güzel işletmeler yapılmadan bilhassa bu eski hanlar aslına uygun restore edilebilirse suyuyla birlikte mimarisini de gelecek nesillere taşıma imkanımız olur.

andon

Andon suyu bir kayanın içerisinden boruyla dışarıya verilen bir parmak genişliğinde bir sudur. Kalabalık saatlerde uzun bir kuyruk sizi bekler. Suyun hemen yanında şirin bir dere vardır. Rize’ye giderseniz merkeze 25 km mesafedeki bu ılıcayı da ziyaret etmenizi tavsiye ederiz.

karadeniz gezisi karadeniz gezisi rize4gun8

4 thoughts on “Karadeniz Gezisi 3. ve 4. gün: Dağ Bayır, Eski Rize Evleri ve Andon Ilıcası

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir