Geze Geze Trakya
Bu sene çok sevdiğimiz Belgrad ormanından dışarı çıkmayacaktık ama Ramazan dolayısı ile bir ay mola vermek gerekti. İçimizde biriken gezme arzusuyla bayram tatilini 10 güne tamamlayarak önce Şahika Hanım’ın memleketi Gönen’e gittik. Bu yolculukta sevgili dayımız, spor camiasının tanıdık simalarından gazeteci Cüneyt Şen ve biri beş yaşında iki oğlu da bizleydi. Bayram trafiğine kalmamak için perşembe gecesinden yola çıktık. Bandırma’ya feribotlar biraz tuzlu olduğundan Mudanya’ya gittik. Ordan da bir buçuk saatte Gönen’e vardık, sahura rahat rahat yetiştik.
Gönen’de üç günü Ramazan, üç günü bayram olmak üzere 6 gün geçirdik. Oradaki en büyük gezenti mekanımız tabi ki Gönen Parkı oldu ama bir kere de Balya/Kadıköy’de yer alan dere kenarındaki güzel bir çay bahçesine gitme fırsatı bulduk. 60 km yol tepip gittiğimiz bu mekanda çaylarımızı içer içmez tepemizden boşalan sağanak nedeniyle fazla kalamadık, gerisin geri eve döndük.
Bayram sonrası dayı bey ve ahalisini İstanbul’a yolcu ettik, aynı günün akşamı ta Kastamonu’dan arkadaşlarımız uğradı. Geceyi beraber geçirip ertesi gün onları Akçay’a yolcu ettik. Sıra geldi Şahika Hanım’la bizim nereye gideceğimize? Gönlümüzde ta 2008’de gittiğimiz ve çok memnun kaldığımız Çanakkale Kabatepe Orman Kampı vardı ama bu sene kapalı olduğunu öğrenmiştik. Belki de daha açılmayacak, akıbetini bilmiyoruz. Oraya benzer başka orman kampları da araştırmıştık ama hangisine gideceğimize bir türlü karar verememiştik. İşleri son dakikaya bırakmaya bayılırız.
Nihayetinde Edirne Keşan’daki Danişment Orman Kampı’na gitmek üzere anlaştık. Öğlen Gönen’den ayrılıp Biga üzerinden Lapseki’ye, ordan feribotla Gelibolu’ya geçtik. Gelibolu’da hemen feribotla çıkıp şehrin sağ tarafına doğru gittik. Bir kaç yüz metre sonra tam da kayınpederimin tarif ettiği gibi kolayca Gelibolu evliyasından Ahmed Bican Hazretlerinin ve Mehmed Bican Hazretlerinin kabri şeriflerini bulup ziyaret ettik.
Daha sonra Keşan’a doğru devam ettik. Çanakkale yolları çok güzel. Her geçişimizde şehitliklere de uğrarız ama bu sefer uğrayamadık.
Danişment Orman Kampı Keşan’a bağlı Erikli beldesine 5 km mesafede, ormanlık alan içerisinde ve deniz kıyısında oldukça geniş bir alana kurulu. Ama Kabatepe gibi düzgün bölgelere ayrılıp, kampçıların alanları önceden belirlenmemiş. Masa, elektrik gibi imkanlar düzenli değil. Gündüz aradığımızda yer olduğunu söyleyen görevli, Erikli’ye vardığımızda ‘bu akşam yerimiz yok, yarın gelin’ dedi. En azından nasıl bir yermiş diye dolaştığımızda bu izlenimleri edindik. Kamp alanı büyük ama yine de Kabatepe kadar çok hoşumuza gitmedi malesef. Fiyatını da hemen belirtelim; kendi çadırınızı getirdiğinizde elektrik kullanımı dahil günlük 35 TL. Bir kereye mahsus araç giriş ücreti de ödemeniz gerekiyor. O da otomobiller için 16 TL.
Erikli her köşesi tatilciler için küçük evlere, sitelere bölünmüş bir belde. Sahili kumsal ve oldukça büyük. Akşam olduğunda sahildeki caddesi şenleniyor ve büyük bir kalabalık kitlesi burada yürüyüp alışveriş yapıyor.
Erikli’nin en kötü yanı malesef her yanda bulunan çöp yığınları. Orda olduğumuz müddetçe bir tane çöp kamyonu görmedik. Pet şişeler her köşe başında, her sokakta öbek öbek veya dağınık olarak duruyordu. Turistik bir beldeye hiç yakıştıramadık.
Beldenin içerisinde de kamp alanları bulunuyor ama kendi çadırınızı bile getirseniz 50 TL fiyat biçiyorlardı. O nedenle pahalı ve gereksiz bulup ilk gece arabamızda kalmaya karar verdik. Erikli’nin girişindeki diğer serbest çadırların olduğu bölgeye çekip istirahat ettik.
Ertesi gün erkenden denize girecektik ama kahvaltı şu bu derken öğlen oldu. Erikli sahili büyük ve kalabalık olduğu için orman kampının yakınındaki Danişment Köyü sahiline gittik. Tam çadırımıza göre kuytu güzel bir alan bulup kampımızı yaptık. Denizde bir kaç saat geçirdik. Burası da sahili kumsal olan bir yerdi ama denizin içi kumsal değil, taşlıktı. Geçen sene edindiğimiz acı tecrübelerden yola çıkarak plastik deniz ayakkabıları almıştık. Çok işe yaradılar.
Bir gün öncesinden Erikli’yi ve gitmek istediğimiz kamp alanını çok sevmediğimiz için acaba başka yerlere mi baksak diye düşündük. Bir iki saat mesafede Gökçetepe kamp alanı vardı. Fotoğraflarına bakarsak güzel bir yere benziyordu. Ama oraya da gitmekten vazgeçtik. Aslında bir ara İstanbul’a dönüp Büyük Ada’ya gitmek dahi geçti aklımızdan. Böyle anlık kararlar almak Gezentigiller’in doğasında var. Mesela bu yazıyı hiç aklımızda olmayan Lüleburgaz’da bir kafede yazıyorum.
Nihayet kampdan vazgeçip dolaşmaya karar verdik. Madem eve dönecektik, dolaşa dolaşa gidelim istedik. İğneada ve Kıyıköy’ü daha doğrusu karadenizin Trakya’ya bakan taraflarını merak ediyorduk. İğneada’ya giderken Lüleburgaz’da akşam oldu ve işte burdayız.
Lüleburgaz, trafiğe kapalı uzun ve canlı caddeleri, tarihi yapıları ile çok güzel bir yer. Sokullu Mehmet Paşa Camii’ni çok sevdik. Külliyesi camiiden daha büyük.
Geceyi Lüleburgaz’da bir otelde geçirip dinlendikten sonra ertesi gün İğneada’ya doğru yola koyulduk. Bu yazı çok uzun olduğundan İğneada’yı anlatacağım başka bir yazıda görüşmek üzere..
Ve işte rotamız..
Aşağıda yolda çektiğimiz fotoğraflardan bazılarını bulabilirsiniz. Daha çok fotoğraf için instagram hesabımızı takip edin: instagram.com/gezentigillercom