Emirgan’daki sevimli sincaplar
İstanbul’da bilhassa Kasım ayının son iki haftasında havalar artık iyice soğudu. Bu yazıda bahsedeceğim Emirgan gezimizi biz bundan iki ay önce Eylül ayında yapmıştık. Bu gezimizden bir kaç gün sonra ben maalesef kovid oldum ve bütün ev halkı (kayınvalide ve kayınpeder de vardı) iki hafta süreyle evde karantinada kaldık. Sonrasında iyice iyileşelim, sağa sola çıkmayalım derken ev kuşu olduk.
Şimdi Emirgan gezimizden ve orda gördüğümüz sevimli sincaplardan bahsedeyim. Emirgan’a evvelden daha sık giderdik. Bilhassa Nisan ayındaki lale festivalini kaçırmamaya çalışırdık. Bundan mahrum kaldık, malum. Emirgan’a sık gidemeyişimizin bir diğer nedeni de otopark. Uzun kuyruklar oluyor. Bu son gidişimizde de epey bekledik. İçerdeki arabalar azaldıkça içeriye araç girişine izin veriliyor. O nedenle kapıda bir süre beklemek icab ediyor. Parkın dışında da çok fazla imkan yok ve park çok büyük olduğu için yanımızda anne babamız olduğunda dışarıya park edip parka yürümek eziyet haline geliyor. Mecburen otopark kuyruğunda bekliyoruz.
Emirgan’ın içi gerçekten çok güzel ve büyük. İstanbul’un hemen her yeri dağ-tepe olduğu için burası da öyle. Yürümek biraz meşakkatli olabiliyor ama sabahtan akşama kadar vaktim olsa her yerini gezip dolaşmak isterdim. Aracımızı park ettiğimiz alanın hemen arkasında parkın Reşitpaşa’ya bakan kapısına doğru büyük bir ormanlık alan var. Ağaçların altında piknik masaları bulunuyor. Ateş yakmak tabi ki yasak. Yinede burada güzel bir orman pikniği hatta doğum günü gibi daha büyük bir etkinlik bile rahatlıkla yapılabilir. Ağaçların altındaki kuru toprak üzerinde yürüyüş yapmak da çok keyifli. Son gezimiz biraz spontane olduğu için yanımıza yiyecek bir şey almamıştık. Acıkınca Reşitpaşa kapısındaki satıcılardan bir şeyler satın alırım diye bu ormandan geçerek uzun bir yürüyüş yaptım ama parkın dışında hiç bir satıcı yoktu. 200-300 metre etrafta da bir şey bulamadım. Önceden burada seyyar satıcılar olurdu.
Parkı aç aç dolaşmak gibi bir niyetimiz yoktu aslında. Parkın içindeki tesislere maalesef sırayla insan alıyorlardı. Dışarıda da uzun bir kuyruk vardı. O nedenle bu tesislerden yararlanamadık. Yine de güzel güneşli bir günde Emirgan’ı gezmiş olduk. Gölet her zamanki gibi çok güzeldi. Köşklerin etrafındaki bahçelerde güzel çiçekler vardı.
Parkın en tepe noktasındaki alanda yürürken ağaçlardan birinde bir sincap gördük. Çok fazla poz vermeden hemen yere indi ve biraz zıplayıp diğer ağaca geçip dalları arasında kayboldu. Sincap görmek açlığın verdiği moralsizliği düzeltti. Sonrasında keyfimiz daha da yerine geldi çünkü başka bir sincap ağaçtan epey aşağıya inmiş kendisini çeken anne ve kızına güzel güzel pozlar veriyordu. Hiç kaçmıyordu. Biz de usul usul yaklaştık. Sincap insanlara alışıktı demek ki. Hiç bir yere gitmiyor dakikalarca öyle durup poz veriyordu. Anne kız gidince ben de fotoğraf çekebilmek için yaklaştım. Bir ara gidiyormuş gibi yaptı ama sonra komple yere kadar indi. Tekrar ağaca çıktı. Ben de bir kaç fotoğraf çekebildim.
Sincabın bu güzel gösterisi bizi de çocukları da neşelendirdi. Ancak karnımız iyice zil çalmaya başlamıştı. Biz de bir an önce arabamıza atlayıp bu problemi çözebilmenin peşine düştük. Akşam yemeğini zaten dışarıda yiyecektik ama o zamana kadar bizi oyalayacak bir şey lazımdı. Neyse ki Reşitpaşa’nın içinde bir pastane vardı. Ordan nevaleyi kaptık. Yakındaki marketlerden de içecekleri tedarik edip kendimizi İstanbul trafiğinin kollarına bıraktık.