Dönüş Rotası: Pamukkale (Hierapolis)
Cuma günü sabah vakitlice oteldeki son kahvaltımızı yapıp yola koyulduk. Önümüzde uzun bir yol vardı. Hedefimiz İstanbul’du ama dönüş yolunda durmak istediğimiz yerler vardı.
Bunlardan ilki 200 km mesafedeki Denizli Pamukkale. Dönüş yolunda anayollardan gittiğimiz için hiç zorlanmadık ama molalarla beraber Pamukkale’ye varmamız biraz gecikti. Buraya ilk kez geliyorduk. Hayalimde fotoğraflarda gördüğüm şırıl şırıl suları akan bembeyaz bir yamaç vardı. Fakat daha önce nasıl olduysa hiç duymadığımız bir tarihi kentle karşılaştık: Hierapolis!
Biraz kültür şoku gibi görünse de, gezmeyince bazı şeyleri bilemiyorsun demek ki. Meşhur pek çok tarihi kenti televizyondan, dergilerden görüp okumuş, bir kaç tanesini ziyaret etmiştik. Ama Hierapolis’i duymamıştık.
Turnikelerden geçip kemerlerin altından tarihi kente girince şaşkınlık devam etti. Çünkü tarihi kent kocaman bir arazi üzerine yayılıyordu. Pamukkale bunun dışardan görünen küçük bir kısmı gibiydi.
Biraz vakit fukarası olduğumuzdan yolun kalan kısmında çok geceye kalmamak için hızlı bir tur yaptık. Antik tiyatroyu göremedik mesela. Ama Bergama’daki sütunların benzerlerini gördük.
Pamukkale’nin tarihi kısımlarını bir başka sefere erteleyip asıl bizi çeken beyaz “traverten” dokusuna uzandık. Fakat burada da biraz hayal kırıklığı oldu. Çünkü o fotoğraflarda gördüğümüz bembeyaz yamaç aynen duruyordu ama çok az bir yerinde su vardı. Daha önce bu durumla ilgili bazı haberler duymuştuk. Meğer dedikleri gibi Pamukkale’nin bu güzelliğini korumak için her zaman su vermiyorlarmış. Biz de o günlerden birine dek gelmişiz. Yine de susuz bile çok güzel görünüyordu.
Bulunduğumuz yerde çok az insan vardı. Rahat rahat fotoğraflarımızı çektik. Sonra insanların uzaktan uzun bir şerit halinde göründüğü kalabalık yere doğru ilerledik. Suların başladığı alanda küçük bir tesis vardı. Yüzlerce insan buradan ihtiyatlı adımlarla aşağı doğru iniyordu. Uzaktan her yeri beyaz yosunlar kaplamış gibi görünüyordu. Çok kaygan bir görüntü vardı. Bir kaç santimlik su derinliği irili ufaklı göllerde derinleşerek aşağıya doğru 200-300 metre iniyordu.
Buraya kadar gelmişken ayağımızı bu sıcak suya sokmadan olmaz dedik. Meğer zemin hiç de kaygan değilmiş! Çok şaşırdık. Çıplak ayakla taşların üstüne bastığınızda küçük sert tırtıklar sizi mükemmel bir şekilde tutuyor kaydırmıyordu. Sadece göletlerin derin kısımlarında yosunumsu bir yapı vardı, bunlar biraz kaygandı. Suda ilerledikçe biraz daha ilerlemek istedi canımız. Ha biraz daha ha biraz daha derken parkurun sonuna kadar indik. Bir ara parkurun en kenarındaki su harkını farkettik. Burada su daha şiddetli ve daha sıcaktı. Harkın uçurum tarafına dikkatlice oturup ayaklarımızı bu suda iyice dinlendirdik. Pamukkale’nin en sevdiğim kısmı burasıydı herhalde. Kıyafetlerimiz müsait olmadığından yamaçdaki göletlere giremedik ama bu su akıntısı orayı aratmadı diyebiliriz.
Pamukkale’nin tadını en çok çocuklar çıkarıyor gibiydi. Onlara sınır, dur durak yoktu. Tişörtleriyle dahi havuzlara dalıp baştan aşağı ıslanıyorlar, peşlerinden bağırıp çağıran öğretmenlerini, velilerini dinlemiyorlardı. Selfie çubuklu yüzlerce turist de keyfinden çok memnundu. Kiminin özel fotoğrafçısı bile vardı sanki 🙂
Pamukkale’nin tadı biraz damağımızda kaldı tabi. Yol üzerindeki bir güzergah olduğu için buraya mahsus bir hazırlık yapmamıştık. Gideceğimiz daha çoook yolumuz vardı. O nedenle planımızı bir iki saatten fazla geciktirmeden bu pamuk taşlara veda edip yolumuza döndük.
Başka nerelere uğradık? Açlıktan bitap düştüğümüz bir vakitte kendimizi Akhisar’a zor attık. Söylemesi ayıp, meşhur pideli köftelerinden yedik. Hazır buradayken etrafımızda ziyaret edebileceğimiz manevi büyüklerimizden var mı diye baktık. Mecdüddin İsa (Rahmetullahi Aleyh) hazretlerinin türbesi çok yakınmış. Bu vesileyle bu mübareği de ziyaret ettik.
Sabah Dalyan’dan yola çıkarken İstanbul’u hedeflemiştik ama çok yorucu olacağından her ihtimale karşı bir B planımız (Bursa’nın B’si) vardı. Buradaki kuzenimizin evine normal saatte hiç bir zaman varamamak gibi bir “gelenek” sahibi olarak gece 2-3 sularında Bursa Hasanağa’ya vardık. Bursa da bir gün kaldık ama rahat durmadık. İnşallah onu da bir sonraki yazımızda okursunuz 🙂
Şimdi sizi Pamukkale fotoğrafları ile baş başa bırakıyoruz..
Resimlere ve anlatım tarzınıza bayıldım. Gerçekten iyi bir iş çıkarmışsınız. Faydalı bir yazı her zamank i gibi.