Boğazın kenarında yürümek, çimlerde dinlenmek ve kumsaldan denize girmek ister misiniz?
Belki eski İstanbul’da bu mümkündü diyebilirsiniz; yani boğazın kenarında yürümek, çimlere uzanıp dinlenmek ve kumsal. Şaşıracaksınız ama 2022’nin İstanbul’unda da bunlar mümkünmüş meğer. Beykoz Belediyesi sağolsun, harika bir iş çıkartmış.
Dün, sıcak bir pazar günü evde mayışmış bir haldeyken saat öğleden sonra altı gibi hanıma hadi çıkalım dedim. Normalde gece dokuz-on gibi çocuklar yatınca onları kayınvalideye emanet edip öyle çıkacaktık. Onun yerine çocukları da alalım akşam olmadan çıkıp gece döneriz dedik. İyi ki yapmışız.
Bir süre nereye gideceğimize karar veremedik. Karşıya, yani Anadolu yakasına gitmek istiyorduk ama nereye? Genelde Çengelköy’e Çınaraltı’na gidiyoruz. Farklı bir yere gidelim istedik. Bizim hanım Beykoz’da Cam ve Billur Müzesi diye bir yer gösterdi. Bahçesi çok güzel görünüyordu. Hadi orası olsun dedik. Ama biz gidene kadar kapanmıştı tabi. Biz de hemen Beykoz sahile indik. Ordan güney istikametine sahilden devam ediyorduk ki hemen yolun kenarında güzel bir tesis gördük. Belediyeye aitti. Park yeri bulursak burada yemek yiyelim dedik. Fakat hemen sonra baktık ki yolun kenarı boylu boyunca yemyeşil bir park ve çok güzel geniş bir yürüyüş alanı ile uzayıp gidiyor. Burası ne güzelmiş böyle dedik. Tesisi bırakıp buraya odaklandık. Park yeri aramaya başladık. Kimi araçlar yol kenarınaki “park yapılmaz, bekleme yapılmaz” levhasının altına sıra sıra park etmişti ama onlara güvenemedik. Eski bir cam fabrikasının ordan içeriye daldık ve tek tük olan dükkanlardan birinin önüne aracı park ettik.
Yürüyerek sahile indik. Zaten çok içeri girmemiştik. 300-400 m kadar bir mesafe vardı. Eski cam fabrikasının uzun bacasının olduğu yerden sahile döndük. Buradan tesise doğru kuzey yönünde yürümeye başladık ama park güneye doğru da hala devam ediyordu.
Park çok güzeldi. Buraya denk gelmeseydik daha ilerde Küçüksu‘nun oradaki parka gidecektik. Orası da güzel ama böyle uzuun ve boğaz boyunca değil, yuvarlak geniş bir alanı kaplıyor. Burası oradan çok daha güzeldi.
İstanbul’da böyle bir yer vardı da biz daha önce neden görmedik diye hayret ettik. Yeşil alanlar ağaçlı ve oldukça genişti. Böyle yerler zaten Anadolu tarafında boğaz boyunca epey var. Ama hemen ondan sonra geniş bir yürüyüş alanı, güzel ve güvenli demir korkuluklar, yüzlerce yepyeni ahşap bank. Bunları görmemiştik. Hemen ilk denk geldiğimiz insanlara sorduk. Meğer burası yeni yapılmış. Ne kadar yeni bilmiyorum. Anadolu tarafında daha çok Üsküdar Belediyesi benim radarımdaydı. Meğer Beykoz Belediyesi‘ni de takip etmeliymişiz. Sayın Belediye Başkanı Murat Aydın Bey’e nacizane teşekkür ederim, onun ve arkadaşlarının eline sağlık. Buraya gıpta ettik.
Bu güzel parkurdan yürürken bir kaç yerde minik kumsallar gördük. İnsanlar buralarda boğaza giriyordu. Çocuklar kumsalda oynuyordu. İşte bu gerçekten İstanbul’da boğaz kenarında hiç görmediğim bir şeydi. Sonra şunu farkettik. Bir iki kişi tüp getirmişti. Çay demliyorlardı. Kimseyi de rahatsız etmiyordu. Mesela Avrupa tarafındaki sahilde de, Zeytinburnu tarafında uzun ve yeşil alanlar var ama mangal dumanından geçilmiyor. Ayrıca orada ağaçlar da genel olarak minik. Burası ise doğal olarak zaten güzel, üstüne bir de geniş bir yürüyüş alanı eklenince tadından yenmez olmuş. 10 tane Galataport’a yeğlerim.
Yürüyüşümüzün sonunda ilk başta gördüğümüz Gümüşsuyu Sosyal Tesisi’ni de gördük. Saat yedi buçuk – sekiz sularıydı. Tesisin hem kafe hem de restoran bölümü vardı. Geniş avlusunda 1030 yaşında bir zeytin ağaç dikilmişti. Restoran bölümünde biraz kuyruk vardı. Girişteki görevliler oturmak istenilen yere göre (teras, yani boğaz kenarı ya da iç kısım) isimleri bir deftere kaydediyor, masalar boşaldıkça çağırıyorlardı. İç kısımda oturmak isteyene daha çabuk sıra geliyordu. Bizim hanım uzun süredir boğaz kenarında yemek istediği için biz terası tercih ettik. Şansımıza on dakika geçmeden bizi çağırdılar. Daha kalabalık gelenler daha çok bekliyordu tabi. Biz 2+2 olarak üç kisilik bir masada çabucak yerimiz aldık. Ek bir sandalye daha getirdiler. Talihimiz burada da yaver gitti ve masamız tam boğaz kenarındaydı. Yani terasın içlerinde de olabilirdik ama ne güzel ki işte boğazın yanıbaşındaydık.
Servis biraz gecikti. Neredeyse 20 dk yanımıza kimse gelmedi. Tek biz değil tabi, bizden önce ve bizden sonra gelenler de servis bekliyordu ama hiç kimse itiraz etmedi çünkü manzara gayet güzeldi. Apar topar yeyin sırada başkaları var, da denebilirdi 🙂 Bu restoran masa düzeni ile de çok iyiydi. Normalde sahil kenarında böyle bir yerde masalar dip dibe olmalıydı. Halbuki burada iki masa arasında resmen bir masalık daha yer vardı. En dış kısım da çok geniş bırakılmıştı. İsteyen başkalarını rahatsız etmeden orada dolaşıp manzaranın tadını çıkarabiliyor, fotoğraf çekebiliyordu.
Garsonu beklerken ikizleri oyalamak için yanımızda getirdiğimiz fotoğraf makinelerini ellerine tutuşturduk. Telefon kullanmak yerine fotoğraf çekmeye özensinler diye onlara dijital, ikinci el fotoğraf makinesi aldık. Tanesi 100-150 TL civarında. 4’er GB hafıza kartı da koyduk. Böyle gezmeye gittiğimiz zaman makinelerini veriyoruz, fotoğraf çekip duruyorlar. Bu hiç telefon kullanmıyorlar demek değil tabi ama bazı kurallarımız var. Telefondaki mesaileri mutlaka dakikalı oluyor ve 10 dakikayı geçmiyor.
Restoranda deniz ürünü yemekler ön plandaydı. Onları tercih etmedik. Tavuk ızgara, hamburger gibi hem fiyatı nispeten uygun, hem de bildiğimiz tatlara yöneldik. Hamburger doyurucuydu ama tavuk ızgara daha güzel görünüyordu. Porsiyonu da iyiydi. İki kocaman parça ızgara, yanında patates ve sosla servis edildi. Fiyatlar zaten genel olarak her yerde pahalı olduğu için burası da makuldu diyebiliriz. Buraya gelmeden park içerisinde de boğaza bakan, geniş çim bahçeli bir kafe vardı. Oraya nazaran fiyatlar çok daha makuldü. Ayrıca Beykoz kart diye bir şey varmış, sadece orada ikamet edenlerin alabildiği. Bu kart tesiste %25 indirim sağlıyor. Bu da çok güzel bir imkan.
Tesisin şadırvanlı mescidi de vardı. Bu yönden de çok rahatladık. Cami aramak durumunda kalmadık. Yürüyüş yaparken park içerisinde rastladığımız tuvaletler de ücretsiz ve temizdi. Bu da takdire şayan.
Anadolu yakasındaki yeni favori mekanımız artık Beykoz.