Bergama – (Pergamos Acropolis)
Gönen’de bayramımızı geçirdikten sonra yıllık iznimizin kalan bir haftalık kısmını kullanmak üzere bayram trafiğini atlatıp Pazartesi yola çıktık. Net bir planımız yoktu, Ayvalık’taki Cunda adasını merak ediyorduk, sonra Bozcaada’yı da görmek istiyorduk. Buralara uğrayıp belki bir iki gün kalıp en son Çanakkale’de beş sene once kamp yaptığımız ve Gezentigiller blogunu açmamıza vesile olan Kabatepe’ye gitme gibi düşünceler aklımızdan geçiyordu.
Yola çıkmadan bir gece önce ‘Ayvalık’a kadar gitmişken bir koşu İzmir Alaçatı yapalım mı?’ diye de düşünmüştük. İzmir’e ordan mı gidelim burdan mı derken Balya-İvrindi üzerinden gitmeye karar verdik. Yolda Şahika Hanım ‘Bergama da buralara yakınmış’ deyince gözlerimiz Bergama tabelası aramaya başladı.
Gönen’den Aliağa-Dikili-Bergama duble yoluna kadar olan kısım tek kelime ile harika bir yoldu. Tam sevdiğimiz türden; sağlı sollu ağaçlı, yeşillikler içerisinde yollar. Bazen vadilerden iniyoruz, bazen tepelere tırmanıyoruz, derelerin üstlerinden geçiyoruz. Balya’ya yakın ‘Kadıköy’ isimli bir köyde harika bir dere kenarı çay bahçesi vardı. Yola henüz çıktığımız için durup çay içmedik ama aklımız orada kaldı.
Evden biraz geç çıktığımız için saat 19.00 gibi Bergama’ya vardık. Tam olarak nereye gideceğimizi de bilmiyorduk. Bergama girişinde kahverengi Akropol tabelasını görünce ilçenin en yüksek yerindeki tarihi kalıntıları farkettik. Şehirde çok vakit kaybetmeden hemen oraya yöneldik ama geç kalmıştık, çoktan kapatmışlardı. (Acropolis; latince ‘Yukarıda bulunan şehir’ demekmiş)
Geceyi Bergama’da geçirmek için bir kaç pansiyonu aradık ama yer bulamadık. Zaten kamp yerimize gidene kadar arabada kalabilir miyiz diye denemek istiyorduk, ilk tecrübemizi yapmış olduk.
Akropol’e gidemeyince şehri biraz dolaştık. Girişinde kocaman tarihi Kızıl Avlu binası vardı. Restorasyon nedeniyle gezmeye kapalıydı. Binanın kule gibi yuvarlak bir kısmı cami olarak kullanılıyordu. Satıcılardan öğrendiğimiz kadarıyla bu yapı vaktiyle 3 ayrı dine hizmet etmiş..
Bergama sokaklarının neredeyse tamamı arnavut kaldırımı şeklinde düzenlenmiş. En hoşumuza giden tarafı ise sokaklarda her 50-100 m’de bir uzun cepler olması. Araç park etmek için trafiği zorlamayacak şekilde düzenlenmiş bu ceplerden bolca gördük, kullandık.
Şehirde ilk gözümüze çarpan camii Ulucami oldu. Bu camiye tarihi bir köprü üzerinden geçilerek varılıyor. Malesef köprünün altından su akmıyordu, onun yerine yosunlu ve kokulu bir su birikintisi ve çöpler vardı.
Bergama’daki gördüğümüz tüm camiler oldukça eski ve eşsiz camilerdi. Selçuklu yapısı olan Şadırvan Camii de bunlardan biri: Avlusunda güzel bir şadırvanı mevcut ve minaresi cami arazisi dışında kalıyor. Çarşı içerisindeki ‘Mescit Altı Mescidi’ de ilginç bir yapıya sahip. Mescitin altında sadece şadırvan var, etrafı kemerli sütunlarla çevrili, camii bu sütunların üstünde yer alıyor.
Gece nerde oturalım, çay kahve içelim diye bakınırken Halk Eğitimi Merkezi Çay Bahçesi hoşumuza gitti. Ana caddeye yukardan bakıyordu. Cadde üstünde meydanda başlayan, neredeyse 1 m genişliğinde mazgallar vardı ve cadde boyunca devam ediyordu. Arabalar üstünden geçtikçe tren geçiyormuş gibi ses çıkarıyordu. O gece buraya yakın bir yere arabamızı park edip koltukları olabildiğince rahat hale getirip uyumaya çalıştık. Sabaha kadar tren geçiyor sandık 🙂
Arabada uyumanın yegane faydası olarak erkenden kalktık. Kahvaltımızı yapıp Akropol’e gittik. Zaten şehrin girişinde ve arabayla 5 dk mesafede bir yerdi. Burada teleferik hizmeti sunuluyor (sivil: 10 TL, öğrenci: 5 TL, otopark: 4 TL). Teleferikle çıkacaktık ama antik kentin girişinde de ödeme yapılacağı için (müze kart gerekiyor) teleferiği boş verip arabayla çıktık. Antik kentin bulunduğu tepeyi 4 km’lik bir yol çevreliyor, girişi bir nedenden dolayı kapalı olduğundan ilk 100 m’sini şehrin eski mahallelerinin dar sokaklarından geçerek kat ettikten sonrası normal asfalt, rahat rahat çıkılabiliyor.
Antik kentin girişinde mobil olarak müze kart veren bir araç vardı. 2008’de Çanakkale gezimiz sırasında da bu karta ihtiyacımız olmuştu, yine mobil olarak çıkarmıştık, o zaman 20 TL idi, şimdi 30 TL verdik. Fakat sadece Şahika hanıma kart çıkardık, zira kullandığım bir kredi kartı ne hikmetse Müze Kart olarak işe yarıyormuş, ücret ödemedim.
Akropol’e geniş bir merdivenden girdik, ilk avluya vardığımızda ne kadar büyük bir yapı olduğunu farkettik. Keşke buranın orjinal halini görebilsek diyorduk ki alanda bulunan tabelalardaki karekod imdadımıza yetişti. Bilkom’un hazırladığı bir iOS uygulaması bu antic şehirdeki pek çok yeri üç boyutlu olarak sanal-gerçeklik (augmented reality) teknolojisi ile size avlunun neresinde eskiden ne olduğunu gösteriyor. Siz karekodu okutup linki açtığınızda telefonu nereye çevirirseniz üç boyutlu olarak oradaki binayı, heykelleri görebiliyorsunuz. İnşallah teknoloji ilerledikçe bunları sadece cep telefonlarımızda değil, özel gözlüklerle veya gözlüksüz doğrudan avlunun üzerinde de görebileceğiz sanırım.
Akropol’ün en güzel yerlerinden biri antik tiyatrosu. Tepenin en dik yerinde kurulmuş ve yukarıdan bakınca baş döndüren bir açıya sahip. Eğer yanlış bilmiyorsak ‘en dik antik tiyatro’ olarak burası geçiyormuş.
Akropol’ün içinde ziyaret ettiğimiz diğer kısımlar özetle şu alanlardı: Kral Sarayları, Traian Tapınağı, Zeus Sunağı, Athena Kutsal Alanları, Bergama Kütüphanesi, su kemerleri.
Çok belirgin olarak göremesek de su kemerleri ayrıca dikkatimizi çekti. Bergama’nın kenar mahallesinde daha belirgin olarak açıkca görülebilen bu kemerler vaktiyle 45 km’lik bir su yolunu oluşturuyormuş ve Akropol’ün bulunduğu tepeye kadar su çıkabiliyormuş.
Kentte gezmediğimiz yer kaldı mı diye kıyı bucak dolaşırken yıkıntıların arasından kalenin dışına çıktık ve yolda farkettiğimiz Kestel Barajı’nın gölünü gördük. Bu manzaraya ev sahipliği yapan kale duvarlarında normalin 4 katı büyüklüğünde kertenkeleler olduğunu da not düşelim.
Tam gezmemiz bitti, dönelim derken aşağıdaki Zeus Tapınağı’na da uğramadan edemedik. Yapının sadece temelleri kalmış, internetten öğrendiğimiz kadarıyla diğer parçalar Berlin’de Pergamon müzesinde sergileniyormuş.
Çok yorulduğumuz için gezimizi bitirince çıkıştaki göl manzaralı çay bahçesinde biraz dinlendik. Orada bulunan dükkanlardan hatıra magnetlerimizi aldık ve İzmir Alaçatı’ya doğru yola koyulduk..
One thought on “Bergama – (Pergamos Acropolis)”