Karadeniz Gezisi 5. ve 6. Gün: Dağmaran ve Uzungöl
(Önceki yazılar:
Karadeniz Gezisi: 1. Gün: Bolu, Ordu Teleferik
Karadeniz Gezisi 2. gün: Formulaz Kırmızı Öküz, Ardeşen
Karadeniz Gezisi 3. ve 4. gün: Dağ Bayır, Eski Rize Evleri ve Andon Ilıcası )
Gezimizin 5. gününde erkenden yola çıkıp Rize’ye hakim bir mevkide bulunan Dağmaran’da ailecek kahvaltı yapalım dedik. Köyümüz Rize’ye yakın sayılır, 25 km mesafedeyiz. İstanbul’da bu mesafe çoğu zaman 1 saatlik yol demek ama Rize’de 25 km 25 dk bile sürmez.
Dağmaran
Dağmaran, yanlış bilmiyorsam Rize’ye tepeden bakan bu kafe-restoran işletmelerinin ilki oluyor. Diğer restoranlarda da zaman zaman yemek yedik ama içlerinden en çok sevdiğimiz hep Dağmaran oldu. En kötüsü de Savarona idi. Orda yediğimiz menemen hiç menemene benzemiyordu. İsmine takılıp ısrarla oraya gitmemizi isteyen dayımızın kulakları çınlasın.
Normalde buraya hep şehir merkezinde Orta Cami’in arkasındaki Dağbaşı yolundan veya Dosma yolundan giderdik. Bu kez köyden geldiğimiz için Rize’ye bir kaç km mesafede Altın Filiz çay fabrikasının arkasından ana yoldan çıkarsak tepelerden dolaşıp varabileceğimizi öğrendik. İyi ki bu yolu kullandık. Ana yola nazaran bol virajlı ve gidiş-geliş olması nedeniyle biraz riskli ama yemyeşil ağaçlarla kaplı ve mahallelerin içerisinden gittiği için bu yolu çok sevdim.
İki arabayı doldurduğumuz için epey kalabalık olmuştuk. Söylemesi ayıp menemen, muhlama, börek, kahvaltı tabağı ne varsa sildik süpürdük. Daha önceki gelişlerimizde sac kavurma da yemiştik. Hepsi harika lezzetler, buraya uğrayanlara şiddetle tavsiye ederiz.
(Nefis Dağmaran menemeni!)
Dağmaran’a gelmişken 1. günün yazısında bahsettiğimiz çay videomuzun son sahnelerini de burda çekelim dedik. Kuzenimiz Merve’yi konu mankeni olarak kullanıp bir kaç çekim yaptık. Hala montajlanmamış olarak duruyor malesef. Fakat Dağmaran’dan Rize’ye inerken kısa bir video çektik. Virajları görmek isterseniz buyurun:
Uzungöl
Gezimizin 6. gününde Trabzon’un Çaykara ilçesindeki Uzungöl’e gitmeyi planlamıştık. Buraya yıllar önce bir kaç kuzenimizle gelmiştik. Bu sefer 2 araba dolusu gittik.
Uzungöl de Ayder gibi yerleşim alanları yüzünden olumsuz yönde nasibini almış. Daha evvelki ziyaretimize nazaran daha çok yapı var gibi göründü. Ama Ayder’deki kadar çirkin olmadığını söyleyebilirim. Bilhassa yukarıdan baktığımızda öyle çok katlı yalandan ahşap görünümlü oteller görmedik. Sırf bu doğanın kıymetini bilmeyen Ayder işletmecileri yüzünden bu son Karadeniz gezimizde Ayder’e hiç gitmedik. Güzellik bakımından instagram’da bol bol gördüğümüz isviçre yaylalarından daha güzel bir doğamız var ama malesef kendi elimizle katlediyoruz.
Uzungöl’de daha önce görmediğimiz kadar turist vardı. Hemen hemen hepsi de Suriyeli veya İranlı idi. Öyle ki işletmelerin levhaları bile islam harfleri doluydu.
Diğer gezi alanlarına daha doğrusu milli parklara arabayla girişte bilet kesiliyor. Uzungöl’de böyle bir uygulama yoktu. Tam buna seviniyorduk ki en ücra köşeye park ettiğimiz arabamızın yanına görevli diyebileceğimiz genç bir çocuk geldi. Arabayı park ettiğimiz yer öyle belirgin bir otoparka da benzemiyordu ama yine de görevli gelmiş madem ücretimizi ödedik.
Gölün az yukarısında içerisinde bol bol kamelyaların olduğu geniş bir park yapılmış. Buraya yerleşip yanımızda getirdiklerimizle güzel bir kahvaltı yaptık. Annemle büyük teyzem pek kıpırdamaya meyilli kiloda olmadıkları için onları kamelyada istirahate bırakıp küçük teyzemizle ve onun küçük torunuyla beraber Uzungöl’ü dolaşmaya başladık.
Daha önceki ziyaretlerimizde gölün etrafını dolaşıp dönmüştük. Halbuki fotoğraflarda Uzungöl’ü hep yukarıdan çekenleri görüyorduk. Bu sefer bu pozu yakalayacak bir noktaya kadar çıkmaya karar verdik.
Uzungöl’ü yukarıdan çekebileceğiniz iki nokta var. Belki daha çoktur da, biz ikisini biliyoruz. Biri Uzungöl’e girer girmez geçtiğiniz tarihi köprüden sonra sola dönünce devam edebileceğiniz bir yol. Biz bunu tercih etmedik. Köprüden geçip sağa doğru mahallelerin içine giden yolu tercih ettik. Çünkü bu mahallelerin hemen yukarısında epey yüksekte ahşap binalar görmüştük. Hatta bunların daha da yukarısında başka bir kaç ev daha vardı. Oraya kadar çıkmayı kafaya koyduk.
Önceden kuzeni arabasıyla keşfe yolladık. Yol bozuk filansa arabasına çok yük almadan gidip bakmasını istedik. Sonra dayanamayıp o gelesiye biz de peşinden gittik. O daha yolun başından yukarılarda bir şey yok sanıp geri dönmüştü. Yolda onu da kafalayıp yukarıya, en yukarıya doğru devam ettik.
Biz çıktıkça yol yer yer bozulmaya başladı.. “Burda duralım, burası kafi” diyecek oluyoruz, sonra “biraz daha mı gitsek..” deyip devam ediyoruz. Dur, kalk, dur, kalk o en yukarıdaki evlere kadar geldik. Burası meğer avlusunda küçük kamelyalar olan bir işletmeymiş. Otel kısmı da var mıydı tam hatırlayamadım.
Burası fotoğraf için harika bir mevzideydi. Yolda ömrümüzde ilk kez sarı papatyalar gördük. Hatta şansımız yaver gitti, biz kayıttayken bulutlar gelip bütün Uzungöl’ü kapladı. Bu aşağıdaki videoda izleyebilirsiniz.
Çok geç olmadan, usul usul bu çıktığımız tepelerden aşağıya doğru indik. Bu arada söylemeden geçmeyeyim, iki veya daha çok arabalı yolculuklarda minik bir telsiz aslında çok kullanışlı olabilir. Telefon her yerde çekmediği gibi telsiz kadar pratik olmuyor. Bu Karadeniz gezimizde yanımızda yoktu ama alacaklar listemize ekledik. İlk iş güzel, dayanıklı bir telsiz almak olacak. Böylece önümüzdeki araçla yol boyunca muhabbetimiz kesilmemiş, yolda birbirimizden kopmamış oluruz. Muhabbeti uzun kısa farlarla, yahut el kol sallamayla yapınca yanlış anlayıp kenara çekmeler, yanyana gelip konuşmaya çalışmalar olabiliyor 🙂
Uzungöl’de yukarıda bahsettiğim tarihi köprüyü hiç geçmeden soldan da devam edebiliyorsunuz. Ana yol zaten böyle devam ediyor ve gölün ilerisindeki bentlere gidiyor . Burada gölün kenarında biraz dar ama diğer kısımlara nazaran daha doğal, güzel bir yürüyüş alanı var. Burayı daha önce hiç farketmemiştik. Burada epey vakit geçirip gölün içerisindeki deniz bisikletlerine binenleri izledik.
Uzungöl’le alakalı son bir şeyi daha anlatıp yazımı tamamlamak istiyorum. Arabalarımızı park ettiğimiz kamelyalı parkın hemen kenarında 3 katlı ahşap bir kule yapılmış. Sırf çıkıp fotoğraf çekmek için. Hani herkes tepelere çıkma fırsatı bulamaz, bari biraz olsun yüksek bir yerden fotoğraf alabilmek için güzel bir imkan.. Fakat bu iskeleye çıkmak da parayla! Bize biraz garip geldi. Merdivenlerin yanında duran görevliyi öylesine duruyor sandık. Adım attığımızda para istedi. Kişi başı 1 TL idi, çok bir şey değil tabi ama garip geldi. Aslında garip gelen otopark gibi, kule gibi bu hizmetlerden para alınması değil, herşeyden para alan bu koca tesiste suların akmaması, tuvaletlerin çalışmaması!!! İşte bu yüzden neye elimizi atsak para istiyorlarmış gibi geldi bize.. İnsan bu kadar turistin geldiği, koca bir gölün kenarında, kazma vursan su fışkıracak bu yerde tuvalette su bulamayınca haliyle canı sıkılıyor..
Hülasa Uzungöl’de keyifli güzel bir gün geçirdik, bilhassa o yükseklere attığımız her adıma değdi.. Ama dönüşümüz biraz acele olmak zorunda kaldı :)))
Uzungöl gezimizin videosunu aşağıda izleyebilirsiniz:
One thought on “Karadeniz Gezisi 5. ve 6. Gün: Dağmaran ve Uzungöl”