Karadeniz Gezisi 9-12. günler: Artvin Borçka Karagöl

Karadeniz Gezisi 9-12. günler: Artvin Borçka Karagöl

2015 Yazında kuzenlerimizle gittiğimiz uzun Karadeniz gezimizi yıl dönümünden önce bitiremeyeceğiz gibi görünüyor 🙂

Geçen seneki bu yolculuğumuza başlamamızın sebebi Bursa’da yaşayan öğretmen kuzenimin ailesiyle birlikte 3 aylık yaz tatilinde Rize’de uzun uzun kalacak olmasıydı. Onlarla birlikte güzel bir tatil geçirmek için biz de iznimizi uzatıp peşlerine düşmüştük.

Ben bu satırları yazarken kuzenim yine ailesiyle birlikte Rize yollarında.. Ben de elimi çabuk tutup Karadeniz serisini bitirsem iyi olacak. Zira daha 1 haftalık Balkan tatilimizi anlatmaya başlayacağız.

Bu yazımız gezimizin 9, 10, 11 ve 12. günlerini içeriyor ama ilk üç gün gezecek durumda değildik. Çünkü köyde cenazemiz vardı. Uzak bir akrabamız çay kesmek için geldiği memleketinde kalp krizi geçirip vefat etmişti. Bir kaç gün köyde kalıp akrabaları cenaze evine getirip götürdük. Adamcağızın ömrü bu kadarmış. Allahü Teala rahmet eylesin.

12. Gün önceden planladığımız üzere Karagöl’e gitmeye niyetlendik. Instagram’da görüp hayran olduğumuz bu güzel göl Artvin’deydi ama işin ilginç tarafı iki tane Karagöl vardı. Biri Borçka‘da diğeri Şavşat‘ta.

Rize-Borçka arası 180 km (3.5 saat) iken Rize-Şavşat arası 266 km (5 saat) idi. Dolayısıyla Borçka’ya gitmeye karar verdik.

Borçka yolu biraz tehlikeli virajlar içerse de Çoruh’un kenarından ilerlediğiniz için durup harika manzaralar yakalayabiliyorsunuz.

coruh

Bir süre sonra Çoruh’u bırakıp yemyeşil köylerin arasından yokuşlar çıkarak ilerliyorsunuz. Şimdi çektiğimiz fotoğraf ve videolara bakınca şunu söylemeden edemeyeceğim. Maalesef köylerimizde yol kenarlarındaki evlerin pek çoğu -eski karakteristik köy evleri, konaklar hariç- hiç albenili değil. Çoğu sıvasız veya yarım inşaat halinde. Zaten hepsi betonarme.. Yani 2000’li yılların Türkiye’sinin karakteristik bir ev mimarisi yok. Falan beldeden geçerken “harika evler vardı” diye kimsenin zihninde yer kazıyamıyoruz. Nadir bir kaç tane varsa da ya tarihi bir yapı oluyor ya da numune olarak gerçekten zevkli birine denk gelmiş oluyorsunuz. Mutlaka ekonomik durum da bunda etkili ama eski güzel evlerimiz zamanında herkes zengin değildi, dolayısıyla tek sorun ekonomi değil.

Uzun bir yolculuktan sonra Karagöl Tabiat Parkı tabelasından içeri doğru girip asfalt yoldan çıktık. Ormanın içerisinde tamamen arnavut kaldırımı tarzında hazırlanmış uzun bir parkurdan ilerledik. Etrafımız ağaçlarla çevrili olduğu için bu minik küp küp taşlardan oluşmuş yol çok hoşumuza gitti. Bu yolun hatırası olarak yöresel bir türkünün “taş yesem yaylalarda, ne lazım bana börek” sözleri aklımızda kaldı.

Karagöl’e vardığımızda epey kalabalık olduğunu gördük. Araç park yeri biraz uzaktaydı. Ordan göle yürüyerek ilerledik. Fotoğraflardan kat kat güzel kocaman bir göl ormanın içerisinde karşımızda duruyordu. Yolun bittiği yerde büyük bir toprak meydan ve kenarında tesis vardı. Göl kenarları piknik masalarıyla doluydu ve epey ziyaretçi vardı.

karagöl karagöl  karagöl  karagöl karagöl karagöl karagöl   karagöl   karagöl karagöl karagöl

karagöl

karagöl

Uzun bir yoldan geldiğimiz için hemen bir masa bulmaya çalıştık. Önce karnımızı doyurup sonra gölün keyfini çıkaracaktık. Şansımıza boş bir masa bulduk ve hemen kurulduk. Yanımızda getirdiğimiz yiyecekleri hazırlarken semaver sipariş ettik.

karagöl

Yöresel tesisler maalesef düzenli olmuyor. Bir semaver alabilmek için tesisin içinde uzun bir nöbet tutup çalışanlarla sürekli göz teması kurmam gerekti.

Pikniğimizi yapıp enerjimizi topladıktan sonra sıra gölün etrafında dolaşmaya geldi. Gölün içinde dolaşmak için kayıklar da mevcut fakat biz yürüyüşü tercih ettik.

Yanımızda minik bir misafirimiz olduğu için onun keyfi mucibince o ve anne-babası yani bizim öğretmen kuzen ve ailesi yürüyüşe önce başladı. Biz kalanlar da daha sonra aksi istikamette yürüyüşe başladık. En azından ortada bir yerde buluşuruz diye düşündük. Tabi gölün etrafı çok geniş olduğu için tekrar buluşmamız bir kaç saat sürdü.

karagöl

karagöl

Karagöl’ün manzarası gerçekten görülmesi gereken bir güzellik. Etrafında dağlarla çevrili bu göl bölgede bulunan Klaskur Yaylası yakınlarındaki bir tepenin 1800’lü yıllarda çöküp derenin ağzını kapatması sonucu oluşmuş.

Karagöl orman bakımından olduğu kadar bölgesel bitki örtüsü (flora) bakımından da çok zengin bir çevreye sahip. Yürüyüş alanının bir kısmında insan boyuna yakın büyüklükte eğrelti otu topluluğu vardı. Ayrıca adını bilmediğimiz devasa yapraklı otlar da mevcuttu. İçlerine girince çok rahat gözden kaybolabileceğiniz büyüklükteki bu otlar filmlerdeki el değmemiş Amazon ormanlarını andırıyordu.

Gölde sürüler halinde balıklar mevcut. İskeleden ya da gölün kıyısından çok rahat bir şekilde balıkları görmek mümkün.

Yürüyüş parkurunda gölü besleyen derenin kaynağından yukarıya doğru da çıkılabiliyor. Bu derenin suyu göle yakın yerlerde geniş bir alana yayılıp sakin sakin akarken dik ve dar kısımlarda şarıl şarıl kayalardan aşağıya iniyor. Fotoğraf çekmek ve oturup saatler geçirmek için harika noktalar.

Karagöl kenarında yürürken bol bol yusufçuk gördük. Ebatları da oldukça büyüktü. Madem bu kadar yakınımızdalar, fotoğraflarını çekelim dedik. Uzun uzun bekleyişlerden sonra pek doğru düzgün olmasa da bir kaç tane fotoğraf çekebildik. Parmak büyüklüğündeki yusufçuklar deklanşör başında beklemeye değerdi.

yusufcuk

karagöl

karagöl

Karagöl Karadeniz’e gidenlerin mutlaka görmesi gereken bir yer. Şimdiye kadar hep Trabzon Uzungöl’ü biliyorduk. Uzungöl ulaşım bakımından daha kolay belki ama Karagöl gibi bir tabiat parkı içerisinde olmadığı için maalesef eski güzelliğini koruyamıyor. Uzungöl’e gidince oradaki güzellik doyurucu gelmediği için mutlaka çevresindeki tepelere çıkmak manzaraya en yukarıdan bakmak ihtiyacı doyuyor.

Biz şimdi gidemediğimiz diğer Karagöl’ü merak ediyoruz. Bakalım orayı görmek nasip olacak mı 🙂

One thought on “Karadeniz Gezisi 9-12. günler: Artvin Borçka Karagöl

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir